25 Ocak 2011 Salı

Orhan Veli bir insan yaşamını nasıl doldurur ve Sayın Şeref Özsoy ile söyleşi 3. bölüm; Yirmi yedinci yazı

İnsan erken yıllarda kitap kulvarına girerse ne olur?

O kişi o yolcu olur mu?

Değişen dünyada belki farklı insanlarla bir araya geldiğinde, haz vermeyen dahası istenç dışı yerde ve koşullarda yaşamak zorunda kaldığında o insan, kitaplarla daha derin bir yaşama sarılır.

Söyleşide göreceğimiz gibi, burada konu bir anlamda çocuk/insan/kitap odağı olur.

İnsan/çocuk bir gün aynaya baktığında kendisini büyümüş görür. Aaa bu nasıl oldu, diye ikirciklenmeye bile vakti yoktur. Kendisi seçmese bile bir rol verilmiştir.

Daha çok küçük yaşlarda başlayan kitap sırdaşlığı o çocuk insana, ileri yıllarda dayanma gücü verir. Ortak yaşama alanlarında paylaşım becerisi verir. Kısa sürelerde satranç taşını bir yerden öteye almada, hamle yapmada, yine kitap bir arkaplan olarak o kişinin yaşamına ortaklık eder.

Kimileri için yaşamı çekilmez kıldığı da söylenir. Sorun da buradadır! Şöyle ki kimileri için ise yaşamı çekilmez yaptığı söylenemez. Kitap zorda ve yaşamı çekilir kılmada giz verir.

Değerli İzleyici,

Kitap ve o çocuk/insan; sonraları yolları ayrılabilir onların.

Kitap yitse yok olsa bile izi kalır. Sayın Özsoy; 'Benim şöyle bir avantajım vardı,' diyor. 'İlkokula gitmeden,komşumuz, benim ilkokul öğretmenim olacağı belli olan Aysel Yiğit'ti. Onun sayesinde okula gitmeden okuma yazma öğrendim. Zaten civarımızdaki birçok arkadaş aynı durumdaydı. Kitap sevgisi de onun kendi kütüphanesinden bize verip okuttuğu kitaplarla bir yerlere geldi.' Söyleşinin üçüncü bölümünü...
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, Stockholm, 25 Ocak 2011.T:Birkaç ilk kitabı ya ilk kitabın adını hatırlıyor musunuz?
Ş: Açıkca o kadar net hatırlamıyorum ama ilk okuduğum, bana ilk verilen şiir kitabı Orhan Veli’ydi. Tabii o ilkokul sıralarındaydı, ama hani.. şimdi Orhan Veli nin özelliğine gireyim, Aysel hocamın bana verdiği Orhan Veli şiirleri ilkokuldan sonra o kadar etkiledi ki ben daha sonra Orhan Veli’nin hayatını yazdım, onun üzerine çalışmalar, araştırmalar yaptım. Orhan Veli için bir müze sayılabilecek bir şiirevi açtım, onun hakkındaki her şey orada.
T: Kaç yaşında başladı bu coşku ve tutku?
Ş: Yani işte ilk şiirlerini okuduktan sonra 'hocama kim bu' diye sormaya başladığımda o başka kitaplar vermeye başlamıştı o konu için.
T: Şeref Bey, sizi bu kadar etkileyen İlk kitabın adı neydi?
Ş: Orhan Veli’nin bütün şiirleri.
T: Orhan Veli’nin bütün şiirleri.. neler yaptınız o müzede?
Ş: Orhan Veli’nin ilk baskı kitaplarından imzalı kitaplarına, el yazılarına, yazdığı dergilerden çıkarttığı dergilere, dünyada çevrildiği bütün dillerden kasetler, CD’ler plaklar, ayraçlar, özel objeler, büst, karikatür, portre, aka gelebilecek herşey.
T: Bu biriktirme ve ekonomik kaynaklar.. nasıl sürdü?
Ş: Elime geçtikçe öğrenci harçlıklarıyla topladığım, sonra para kazanmaya başladıkça müzayedelerden aldığım topladığım şeyler oldu, ve bir aksilik olmazsa kısa bir süre sonra da burda bir şiir kütüphanesi olacak ..mesela Orha Veli’nin şu ana kadar bütün eserlerinde olmayan şiirler çeviriler yazılar var elimizde.
T: Şeref Bey, tamam siz çok büyülendiniz de ben tanımıyorum! Orhan Veli’yi bize nasıl tanıtacaksınız? Siz bana birkaç sözcükle Orhan Veli’yi nasıl tanımlayacaksınız betimleyeceksiniz? Yani bir de şu.. soruya şurdan başlayalım, bu soru kalsın burda, aynen yani devam ediyor, sizde ilk etkisiyle bugünkü etkisi arasında bir fark var mı? Büyüdü mü küçüldü mü?
Ş. Yani hep büyüyor, hep artıyor ve kimi zaman da çok önemsiz olan bir şiir birdenbire çok önemli bir hale de gelebiliyor. Bu daha çok şiirin hikayeleri ya da şiirle ilgili bir şeyleri öğrendiğim zaman artıyor, mesela sereserpe şiiri romantik bir şiir gibi gelirdi bana ama o sereserpe şiirinin yazıldığı kadınla tanışınca bambaşka bir hale geldi bu şiir.
T: Bir değişime mi uğradı mesela kafanızda.
Ş. Kafamda değişime uğramaktan çok etkileyiciliği hani duygusal kısmı ağır basmaya başladı.
T: O zaman soru tammalanmış olıyor, o ilk başlardaki etkiisyle bugünkü etkisi..
Ş: İlk başlardaki etkisi kesinlikle hani çocuk aklımla, doğru düzgün, hani ben bana verilen herşeyi okuyordum ama birçoğundan birşey de anlamıyordum, ben ilkokulda bütün klasiklerin birçoğunu okuştum ama birşey de anlamıyordum hani okuyordum. Ama bir süre sonra farkına vardım ki aslında farkına varmadığım şeyler benim hayatımı şekillendirip dünyaya bakış açımı biçimlendiren şeyler olmuştu. Yani bilinç dışı bir şekilde.
T: Bunları sonradan mı farkettiniz?
Ş: Tabii tabii, onların beni şekillendirdiğini, o zaman okurken anlamadığım mesela bir Dostoyevski okuuduğumda anlamazken şimdi hani geriye dönip baktığımda benim hayatıma yön veren şeylerin bunlar olduğunu görüyorum.
T:Yön veren şeyler,dedin. Dostoyevski de bunun içinde mi?
Ş: Tabii içinde! Orhan Veli, şiirin ne olduğunu bilmeyen bir insanken hani okuyup da şiirin büyüsüne kapılmamı sağlamış bir şair. Bu bir yandan belki 'işte çok basit yazıyor' noktasına da getirilebilir ama.. bugün birçok ilkokul öğrencisi ödev için geliyorlar, onlarla sohbet ediyoruz, benim hissettiklerimi hissediyorlar. Bence 'bu çok kolay yazılabilir' diye bakmıyorlar, onları etkilediği için. Sanırım bu onlu yaşlardaki çocuklar, bizim yaşlara geldikleri zaman da aynı etkileyicilik onlarda da artarak gidecek.19 Agustos 2010, Beyoğlu, Büyükparmakkapı
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

17 Ocak 2011 Pazartesi

Kitap giz vermeye başlar başlamaz, çocuk/insan kendisine bir sırdaş bulmuş olur... Sayın Şeref Özsoy ile söyleşinin 2. bölümü; Yirmi altıncı yazı

Yaşamı, kitap ile bir noktaya getirmek de var bu işin başında. İşin başında diyorum, çünkü görünen köy klavuz istemez, diye bir atasözü de var Türkçe’de.

Yan yana gelen harfler ve simgelerle yola çıkar her kitap, dedim. Şöyle ki, o yanyana gelen simgeler, gizlerini vermeye başlar başlamaz, o kişinin yaşamı kitapla başlar ve kitapla sona erer. Bu nedenle ‘yaşamı, kitap ile bir noktaya getirmek de var bu işin başında’dedim.

Kitap giz vermeye başlar başlamaz, çocuk/insan kendisine bir sırdaş bulmuş olur. Anneden, babadan ve yakınlardaki insanlardan daha yakın, daha sırdaş bir ilişki başlar çocuk insan ile kitap arasında. Her kitap kendi yolunda gitse, çocuk insan, o kitap sayfalarıyla yola çıkmış olur bir kez.

Değerli İzleyici,

Sonra yol ayrılabilir. Olsun! Bu kez bir kitaptan ötekine geçer çocuk/insan ve çocukluktan çıkar. İnsan erken yıllarda kitap kulvarına girerse, o kişi o yolun yolcusu olur.

Kitaplarla farklı ilişki kuranlardan, kendi tanımı ile “..hayatını biraz daha kitaba ve yaşamını bu noktaya getiren..” Şeref Özsoy ile söyleşinin 2. bölümü izliyoruz.

Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez, Stockholm, 17 Ocak 2011.T: Şeref Bey, kaç kardeşsiniz?
Ş: Üç kardeşiz ve en küçükleriyim.
T: Onlarda kitapla böyle bir ilgi, ilişki var mı?
Ş: Okurlar, okurlar mutlaka çok fazla ama onlar benim gibi hayatlarını kitaba ve yaşamlarını bu noktaya getirmediler.
T: Babanızda annenizde, amca, dayı.. kitap merakı var mı?
Ş: Yok! Yok! Sülalede neredeyse yok...
T: Şeref Bey ortaokul nerelerde, hangi okullarıdan geçtiniz?
Ş: Hepsi burda, İstanbul’da Marmara Üniversitesi, 97’den beri de bu işi yapıyorum.
T: 1997’den beri, dediniz. Ben de baba mesleği mi diyeceğim!
Ş: Yok! Yok ben, kendi keyfim! daha çok çocukluğumda bana getirilen nerdeyse tek hediye kitaptı.
T: Kitaplar içindesiniz.. size verdikleri nedir?
Ş: Yaşadığım her mekan böyle benim. Bu alan çok rahat ettiğim bir alan, şiir evine bir dahaki İstanbul’a gelişinizde şiir evinde ağırlarım sizi. Orda binlerce kitabımız var. Şu an kapalı, hani tadilat yapılacak, işte yetiştirilebilirse o şiir kütüphanesi şekillendirilecek filan. Bir dahaki geldiğinizde beklerim. Keza işte evimde de, tuvaletimde bile okunmayı bekleyen kitaplar ya da hani.. her yan dolu yine, raflar...
T: Kitap değil etkileyen kütüp, dediniz. Hangi türler?
Ş: İşte, hiç beğenmeyeceğim bir şairin şiir kitabı bile, bende yoksa alıp biriktiriyorum. Birkaç şiirine bakıyorum ama, ah çok kötü kitapmış bu lanet olsun diyebiliyorum ama, o yine kütüphanemdeki yerini alıyor ve asıl işte şiir kütüphanesi de bu şekilde oluştu.
T: Şiir dediniz. Aranacak olursa, kimler var ?
Ş: İşte Özdemir Asaf var, Nazım Hikmet var, Halim Şefik var, Hurşit Orhun var, Salah Birsel var, belki ismini duyamayacağınız iki tane Ermeni şair var.
T: Ermenilar de Türkçe mi yazıyorlar?
Ş: Türkçe yazmışlar, Cançukyan’la Kalutsyan. Bunlar, Orhan Veli Melih Cevdet, Oktay Rıfat "Garip" kitabını çıkarttıkları 1941 senesinde bu iki şair de bir araya gelip Balkız diye bir şiir kitabı çıkarmışlar. Aynı mantalitedeki aynı tür rahat okunan o keyifli Türkçedeki şiirler onlar da. İşte kütüphanenin en önemli eserlerinden biri de o kitap.
T: Farklı bir yere giderken, kitabın geleceği var mı?
Ş: Şimdi teknolojinin geleceği var mı diye.. teknoloji gelişiyor, hani kitapta da kütüp olarak devamlı artıyor sayımız. Hani bunun için teknolojinin geleceği çok açık, çok şeyler olacak edecek falan. Hatta belki kitap hani e-book tarzındaki dönüşümler, farklı okumalar vesaireler falan çıkacaktır ama kitabın geleceği hep kitap olarak devam edecek bence.(Sürecek)

19 Agustos 2010, Beyoğlu, Büyükparmakkapı
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez