14 Eylül 2011 Çarşamba

Deniz Harp Okulu mezunu olarak, 1773’te kurulduğu söylenen Deniz Harp Okulu’nun ilk hocasının ders kitabı elime geçince.Turgay Bey söyleşi: 54. yayın.

Kitap, sahaf konusu dallandı budaklandı ve denizler konusunda basılmış kitaplar konusu ile burada keşif masasına geldi.

Sırasında ders kitabı olabilir tarih belgeleri de sahaf alanına girer. Deniz konusu olduğu gibi, savaş gereçleri basılmış, madalya, kılıç, vuruşma öyküleri olan kitaplar da var. Sövalyelerin yaşamlarını konu alan serüven romanları da budur. Pardayanları unutacak mıyız? Reşat Ekrem Koçu'nun deniz kahramanlık romanlarını yok mu sayacağız?

Savaş günceleri de, o cehennem ateşinin arkaplanını verir. Geçmişten gelir ve günün insanına, meraklısına sunulur. Kitap severlerin hemen tümü de roman, şiir tiryakileri olmaz.

Değerli İzleyici,

“1773’te kurulduğu söylenen Deniz Harp Okulu’nun ilk hocasının ders kitabı, elime geçince koşmaya başladım. Evet.. niye koştum.. nereye koştum.. ben de bilmiyorum,” diyen, Deniz Harp Okulu mezunu, bir dönem Deniz Subayı olarak da görev yapan Turgay Bey Söyleşi sürüyor.
Sevgi içtenlik...

Tekin SonMez, 14 Eylül 2011, Pera, Beyoğlu-Nasıl bir duygu bu Turgay Bey?
-Evet. Ben, Deniz Harp Okulu mezunu olarak, Deniz Harp Okulu’nun 1773’te kurulduğu söylenen Deniz Harp Okulu’nun ilk hocasının ilk on öğrenci için yazdığı ders kitabı elime geçince, çok büyük tabii heyecan ve aslında.. daha fazla nereye ulaşılabilir ki sorusuyla da karşılaşma.. o noktaya geldim.. Tabii, yani koşabildiğim yere kadar da koştum.

-Ağladın mı o sırada? Kitap, kitap ne oldu?
-Ağlamadım ama çok heyecanlandım. Bir arkadaşım vardı ve niye koşuyorsun diye arkamdan devamlı bağırıyordu. Evet bu kitabı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na hediye ettim.

-Kimdi o zaman Deniz Kuvvetleri Komutanı?
-Donanma Komutanı Özden Örnek’ti. Evet, ve bunun mutlaka Deniz Harp Okulu’nda bulunmasını istedim. Şu an onun resmini de verebilirim. Ve Deniz Harp Okulu müzesinde camekan içerisinde bu eser duruyor şu anda.

-Kimin üzerinden gittiği de yazılı mı?
Evet! T. Erol’un hediyesidir diye belgeyle orada duruyor.

-Çok güzel. Onun kopyelerini aldın mı?
-Almadım.

-Tekrar okumak, neler olduğunu anlamak...gerekmez mi?
-Teknik bilgi, ama ordaki çocuklar bu tarz çalışma yaptılar, tercüme yapmaya çalıştılar, teknik bilgi, o yüzden.. onun mevcudiyetinin önemi var. Ordaki öğrenciler.. dünkü okul olmadığını, bir geçmişe sahip olduğunu hissedebilsinler diye orda olmasını istedim.

-Geçmişe sahip olduğunu hissetmeleri.. yüksek bir duygu...
-Evet, tabii. Yani aristokrat bir yapı içerisinde olduğu... Modern anlamdaki Osmanlı’daki, en eski üniversitedir Deniz Harp Okulu. Daha sonra işte 2000 senesinde bu, şu anki kitabevimize geçtik. Ve bu arada da yayınlar yapmaya başladık. Yayınları da nasıl yapıyoruz? Denizcilikle ilgili ihtiayaç olabilecek, teknik, tarihi ihtiyaç hissedebileceğimiz, yok dediğimiz eserleri üretmeye çalıştık.

-Bu kez bu çalışma başladı. Neden?
-Mecburduk, çünkü, söylemesi ayıp o gün satacak kitap bile yoktu. 96’da 97’de, denizcilikle ilgili, bir amatör denizcinin yelken öğrenmesi için bile bir kitap yoktu. 60’lı yıllarda yayınlanmış bir kitabı fotokopi yapıp veriyorduk. Pupa Yelken, Sadun Boro’nun Pupa Yelken kitabı 70’li yıllarda yayınlanmış fakat piyasada yoktu. Onları tekrar yayınladık. Şu anda da birçok eser var bizde, 60’ın üzerinde. Yayınladık. Ayrıca geçen sene ‘İstanbul Haritaları’ üzerine bir kitap yayınladım, Sedat Simavi ödülü aldım.

-Çok güzel! Sedat Simavi ödülü aldınız. Kutlarım...
-Evet. Çok güzel bir kitaptı. Şimdi de bir iki tane daha projemiz var. Siz geldiğinizde onları inceliyorduk.

-Böylece ufuk ve projeler masa üstünde genişledi, büyüdü. Küçük bir şeyle başlamak, sadece biriktirmeyle yola çıkmak ve Türkiye’nin bir eksikliğini görmek. Bu kitapların içinde gezi günlükleri, seyahatler, daha önce buralara gelip gitmiş yabancıların gezi yazıları da çevirileri de var mı?

-Tabii denizcilik aslında beynelmilel bir konu, sadece Türkiye’ye özgü değil. Ama, biliyorsunuz ilk dünyayı gezen Türk yelkenli Sadun Boro’nun Pupa Yelken isimli kitabı vardı. Bu faaliyetler sonucunda beş kitap daha yayınladı. Diğer seyahatlerini de yazıya döktü.
(Sürecek)

Söyleşi: 26 Ağustos 2011, İstanbul, Beyoğlu
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

13 Eylül 2011 Salı

'Topkapı Sarayı’nda Piri Reis Haritası sergilenmiyor. Memphis’te sergilendi. Amerikalılar benden önce gördü.' KaptanTurgay Erol söyleşisi; 53. yayın

Denizler Kitabevi kurucusu Turgay Bey, bir konuya doğrudan girdi. (bakınız: blog, 12 Eylül 2011) ‘Hayır! Şimdi toplayacak kitap kalmadı. Denizcilikle ilgili yeni ilginç heyecan verici, yeni eserler çıkmıyor Türkiye’de,’dedi.

Sahaflıkta, ‘yol giderek yokuş yukarı ..’ ne demek, diye bir soru geldi. Şu demek, eski eserler eskisi kadar ortaya çıkmıyor. Bu da sahaflık mesleğini tetikleyecek yerde etkilemeye başladı. Madalyonun bir öteki yanı. Bundan öncesi var.

Değerli İzleyici,

Bir nükte, '..yol yokuş yukarı,' diye yaptığım tanım, bir gerçeği keşif masasına yaklaştırdı. Yol giderek yokuş yukarı çıkınca, sahaflık da bir anlamda açıklama isteyen bir noktaya vardı.

Bu savı doğrulayan başka örnekler de var. Albert Sapan (bakınız: blog, http://kitaplarvetekinsonmez.blogspot.com, 26 Nisan 2010) ‘Eski kitapları, çok eski kitapları alıp satmak daha riskli oldu ve eski kitaplar artık bulunmuyor,’ diyor.

Turgay Erol (bakınız: blog, 12 Eylül 2011) ‘Hayır! Şimdi toplayacak kitap kalmadı. Denizcilikle ilgili yeni ilginç heyecan verici, yeni eserler çıkmıyor Türkiye’de,’dedi. http://kitaplarvetekinsonmez.blogspot.com

Nedret İşli (bakınız: Cumhuriyet, 12 Eylül 2011) ‘Kaynaklarımız giderek azalıyor ve kuruyor. Geçmişte her yıl 2 bin eski harfli kitap alırken şimdi yılda ancak bu sayının onda biri kadar eski harfli kitap bulabiliyorum.’

Dün yayımlanan söyleşide: 'Haritalar da var mıydı bu işin içinde, 'diye süren konuşmada, Turgay Bey ilginç bir yanıt verdi. ‘Haritalar pek fazla.. deniz haritası vardı tabii. Elbette, şimdi zaten.. konu genişliyor,’ dedi. Ben de genişlemesini istedim ve konu derinleşti. Şimdi söyleşiyi izleyelim.
Sevgi içtenlik...

Tekin SonMez, 13 Eylül 2011, Pera, Beyoğlu-Konu genişlesin Turgay Bey... bunların bir başı olmalı, bir nedeni var mıydı? Denizcilik konusunda bir kitabevi açma fikri, nasıl oldu?
-Aslında birkaç sebep vardı, bu denizcilik üzerine bir kitabevi açılmasının. O dönemlerde Turgut Özal’ın eşinin öncülüğünde Memphis’te Piri Reis Haritası, Ali Macar Reis Atlası sergilenmişti.

-Bu sergi fikri nerede Turgay Bey?
-Memphis’te.. Memphis’te bir sergi vardı, Türk eserleri sergisi vardı ve de orada, benim gidip ziyaret ettiğimde göremediğim haritalar orada sergilendi, ben görememiştim ama Amerikalılar benden önce gördü.

-Önce yabancılar gördüler. Bunun bir etkisi mi oldu?
-Tabii. Ben Deniz Müzesi’ne de gittim görmek istedim, göremedim. Topkapı Sarayı’nda Piri Reis Haritası sergilenmiyor, hala da sergilenmiyor, göremedim. Amerikalılar benden önce gördüler. Ben de çok sinirlendim. Dolayısıyla haritaya da girdik.

-Kitaptan sonra haritaya da girdin.. yine o seksenli yıllar...
-Tabii. Bu arada, aslında, bu denizcilikle ilgili hiçbir şey çıkmıyor demem şu şekilde; müsaade ederseniz küçük bir anı anlatacağım... Rahmetli Sami Önal Bey vardı Kadıköy’de. Kendisi bir gün aradı, sağolsun, bütün arkadaşlarım, bu konuyla ilgilenen bütün arkadaşlarım, ellerine denizcilikle ilgili bir şey geçtiği zaman bana haber verdiler. Çok büyük destekleri oldu. Hem Halil abi, işte tanıyorsunuz, karşıda Lütfü Bey var, Sami Önal Bey, rahmetli oldu geçen sene.. bence bir iki sahaftan biriydi.. bir gün bana telefon etti ve bir eser bulduğunu söyledi, denizcilikle ilgili.. çok iyi hatırlıyorum 97 veya 98 senesiydi, gittim. Bu Deniz Harp Okulu’nun kurucusu Cezayirli Hasan Hoca’nın ilk on öğrenci için yaptığı “Sefinetül” diye seyir ile ilgili bilgilerin derlemesi.. Türkçesi... Ben bunu bulunca.. o kitabı aldıktan sonra, Kadıköy’de Moda’daydı yeri.. iskeleye kadar koştum.

-Çok ilginç, çok hoş... Koştun! Ben de olsam koşarım. Fakat neden koştuğunu biliyor musun Turgay Bey?

-Evet.. niye koştum.. nereye koştum.. ben de bilmiyorum...
(Sürecek)

Söyleşi: 26 Ağustos 2011, İstanbul, Beyoğlu
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

12 Eylül 2011 Pazartesi

Beyoğlu'nda, Denizler kitabevi 93’te kuruldu. Türkçe basılmış denizcilik kitaplarının elde edilmesine bir ömür adamış Turgay Erol söyleşisi, 52. yay

Yaklaşık yirmi ay önce başlayan blog yayınlarımız Denizler Kitabevi ile sona yaklaşıyor. Elimizde üç yüz sayfalık bir kitap var şimdi. Bu blog çalışmaları kitap insan konusunu öne alarak
yola çıktı. Belgeler oluştu.

Yol giderek yokuş yukarı çıkınca biz de Denizler Kitabevi ile denizlere açıldık. ‘..yokuş yukarı,’ bu ne demek? Bu bir nükte! Sonuç olarak kitap konusu konuşuldu. Denizler konusunda ve Türkiye’de, Türkçe basılmış eski kitapların elde edilmesine bir ömür adamış Turgay Erol söyleşisinin üçüncü bölümünü izliyoruz.
Sevgi içtenlik...

Tekin SonMez, 12 Eylül 2011, Pera, Beyoğlu-Tekrar denize çıkmak ve denize açılmak, Turgay Bey.. o sırada bir kitabevi açıldı değil mi, ona ne oldu?
-Evet, ama sadece almak içindi, Tekin Bey, satış yapmak üzere değildi. Evet! Kitabevini açmamızın sebebi aslında, insanlar kitaplar getirsin de ben kitap alayım diye açmıştım.

-Bu da müthiş bir duygu. Bu da tabii ki bir belgecilik oluyor İstanbul’da gelmiş geçmiş denizci kitaplarını toplamak.. tıpkı pul gibi peçete, sıgara paketi gibi toplamak.. değil mi bu konuda bir birikim sağlamak için...
-Bu ruh hastalığı aslında ama onu ayrıca konuşabiliriz tabii. İlk.. yani projem her zaman başka bir iş yapıp sadece kitapları kendim için toplamaktı. Yani kitabevini açmamızın sebebi kitap almak içindi, satmak için değildi. Evet, daha sonra, 96 senesinde, denizden döndükten sonra, kitaplarımın ben yokken çoğalamadığını gördüm.

-Bu biriktirmeler, ‘başkaları için değil, kendim içindi’ dedin. Kitaplarla mistik bir ilişki. Turgay Bey bu nasıl oldu?
-Bu noktada kararımı verdim ki kitabevini daha ciddi boyutlara ulaştıralım, sonra denize çıkmayı bıraktım.

-Denize açılınca kim baktı kitabevine, kitap toplama sürdü mü? İki buçuk yıl denizlerde seyrü sefer, bu gerekli miydi?
-Hayır, hayır eş, kardeş değil. Başka bir arkadaşım baktı. Evet, daha öncesinde de yapıyordum 89’dan itibaren denizdeydim. Fakat 93 senesinde resmi olarak kitabevimiz kuruldu. Dükkanı açtıktan sonra yani 93 senesinde...

-Denizler kitabevi 93’te kuruldu.. ve bundan sonra iki buçuk yıl yine, denizler ve kaptanlık diyelim. Böyle mi? 95-96’larda geri karaya dönüş... Ve bir daha denize açılmak yok!-Evet.

-Peki, neydi.. yani, dediğin gibi ilkin 'kendim için kitapları toplamaya başladım,' dedin. Şimdi yine kendin için mi?

-Hayır! Şimdi toplayacak kitap kalmadı. Denizcilikle ilgili yeni ilginç heyecan verici, yeni eserler çıkmıyor Türkiye’de.



-Peki eski eserleri toplamadın mı Turgay Bey?
-Topladım...

-Topladın, hangi dillerde bunlar?
-Genelde Osmanlıca. Türkiye’de yayınlanmış olarak yeni bir ilginç kitap yok yani.

-O zaman ben şunu algılıyorum, Turgay Bey, Osmanlıca dahil, burada yazılmış kitapları toplama fikri var, ya da vardı...
-Evet, o zaman o şekildeydi.

-Dünyanın öteki dilleriyle yazılmış denizcilik kitapları değil.
-Hayır, yok, hayır.

-Türkiye’de, Osmanlı’dan önceki, Venedik, Cenevizliler falan yok mu? Papirüsler elyazmaları falan.. yok mu?
-Hayır hayır, onlar... Basılmış eser yok. Matbaa yok.

-Peki, haritalar da var mıydı bu işin içinde?
-Haritalar pek fazla.. deniz haritası vardı tabii. Elbette, şimdi zaten.. konu genişliyor...
(Sürecek)

Söyleşi: 26 Ağustos 2011, İstanbul, Beyoğlu
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

11 Eylül 2011 Pazar

Denizler Kitabevi kurucusu Turgay Erol söyleşisi, 51. yayın, on beş sahaf ve kitapçı sonrası denizlere açıldık...

2003’e kadar... kıyılar rehberi olmayan bir Türkiye’de kaptan Turgay Erol bir boşluğu doldurmak için, bir ilke imza atıyor.

‘Yapmaya çalıştığım ufak tefek koleksiyonları, hepsini elimden çıkararak İstanbul’u gezip ne kadar denizcilikle ilgili kitap varsa toplamak istedim,’ diyor.

Bu satırların yazarı da başlangıçta ileriye bir hedef koydu. Sahaflar ve kitap tarihi konusunda bir şey yapılmayan Türkiye’de 04 Nisan 2010 günü bir sunum yaptı: ‘Bu konuda boşluk gördüğüm için, ‘Kitapçılar ve Sahaflar’ başlıklı blog yayına girdi. Kitaplar üzerine kısa sözler, yorum, görsellik arada bir güncel yazımla sunulacak,’ sözleriyle uzaya ilk sözcükleri yaydı. Bugün 11 Eylül 2011. Aradan aylar haftalar geçti ve şimdi ne oluyor? Denizler fatihi olacak değil bu satırların yazarı.

Tüm bunlar adına kitap denilen ve her konuda işlev yüklenen, kağıt uygarlığı ile doruğa varan bir olgu için. Kitap için. Evet bu uygarlık kağıt üzerinde yükseldi ve bugünlere geldi. Kitap için yola çıktı, sahaf söyleşileri geldi. Türkiye’de bu derlitoplu bir ilk çalışma oldu. Çıkış ilkesi olarak: ‘Kitaplar üzerine kısa sözler, sahaflarla söyleşiler burada yayımlanacak,’ dedim.

Sonuç olarak ne oldu? On beş genç, ünlü, ünsüz, tanınmış sahaf ve kitapçılarla yapılan ve burada sunulan söyleşilerden sonra denizlere açılma vakti gelmiş demektir! Neden denizler? Kaptan Turgay Bey bunun yanıtını veriyor.
Sevgi içtenlik...

Tekin SonMez, 11 Eylül 2011, Pera, BeyoğluTurgay Bey, ‘..denizcilikle ilgili kitap toplamak istedim,’ dedin. Doğum 1967. Hangi yıl bu kitap toplama başladı?

84-85 yıllarında. Tabii öğrenciydim o zamanlar. Evet, şanslıydım aslında, şanslıydım, çünkü birbirine benzeyen iki üç tane bir şey olduğu zaman hemen onun koleksiyonunu yapmaya çalışıyordum ben.

Biriktirme duygusu, dizi yapma coşkusu.. nasıl başladı?

Evet! 1973’te yedi yaşındayken, işte, sigara içilmezdi evimizde ama, gelen insanlar, bu, tabii yabancı, işte Malrboro vesaire.. benim yaklaşık yani 81 senesine kadar, yani yedi yaşından on dört yaşına kadar 125 çeşit sigara paketi koleksiyonum vardı.

Biraz önce bu dikkatimi çekti. Bir vurgu gerekiyor. Evde sigara içilmediği halde.. biriltirme duygusu, dizi yapma..

Tabii. Ama her yurt dışına giden gelenden bir paket isterdim hem de dolu biriktirirdim.

Dolu.. dolu paketler ve sıgara içilmiyor.. bu hangi yıl?

İşte 73’le 81 yılları arasında, fakat o sıralarda serbest bırakıldı mesela, serbest bırakılınca vazgeçtim ben de. Ama o zaman maskotlar vardı, peçete koleksiyonları mesela.

Kibrit kutusu belki. Ben boş kibrit kutularını toplardım, tren yapardım onlarla bunun gibi mi?

Kibrit kutum yoktu ama, ablamın peçete koleksiyonunu çikolata vererek devraldığımı hatırlıyorum.

Şimdi durun bakalım ailenin tarihine giriyoruz. Kaç kardeş?

Üç kardeştik. Babam Amerikan Haberalma Merkezinde çalışırdı, orada çok güzel peçeteler olurdu. Özellikle bu happy hourlarda ve yılbaşı partilerinde, özenirdim tabii. Ama ablam toplardı onları, sonra bir gün onları devraldım.

Bir çikolatayla, yetti.. çok güzel.. buradan Denizler Kitabevine bir yol bulup çıkacağız galiba.

Sonuç olarak da İstanbul’da veya Türkiye’de denizcilikle ilgili ihtisaslaşmış herhangi bir kitabevinin olmadığını görünce ki o sıralarda okulun sağladığı gemi gezileri sayesinde yurt dışına da gidip geliyorduk. Biliyorsunuz her limana yakın yerde denizclikle ilgli kitapların satıldığı yan yana birçok dükkanı görürsünüz. Buna gerçekten gıptayla bakmıştım ve Denizler Kitabevi mevzusu aslında o zaman oluştu.

Türkiye’de, İstanbul’da, Beyoğlu’nda.. böyle bir şey yoktu.
Yani yoktu böyle bir Denizler Kitabevi, devir falan değil, bunu Turgay Erol kurdu. Böyle mi?

Evet/hayır, bir tek Deniz Kuvvetleri’nin Kasımpaşa’daki kendi yayınlarını üretip sattıkları, toptan, elli tane yüz tane kitap varsa var ki onu da bulamazdınız, bütün tedavülden kalkmış kitaplardı.

Böylece bir kurucuyla karşı karşıyayız. Beyoğlu İstiklal Caddesinde bu konuda ilk kez, bu branşta bir kitabevi kuruyor Turgay Bey. Bu kurucu ile karşı karşıyayız. Müthiş...

Evet.. daha sonra tabii ki, bu kitabevini açmak için Donanma’dan ayrılmam gerekiyordu. Onu bir şekilde hallettim. daha sonra da denizciliği gerçekten.. Denizci olabilmek için de ehliyetim de vardı tabii ki, bunu yaşamak gerekiyordu, kitabevini 1993’te açtıktan sonra, (Rejans’ın yanındaydı o zaman) ben tekrar denize çıktım ve iki, iki buçuk sene denizde çalıştım. Kitabevimiz vardı o sırada.

Söyleşi: 26 Ağustos 2011, İstanbul, Beyoğlu
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

8 Eylül 2011 Perşembe

Türkiye Kıyıları Rehberi yapımcısı kaptan. Her taraf kitaplar, haritalar, pusula ve çıpa, ip, urgan, yoldayız! Kaptan Turgay Erol söyleşisi 50. yayın

Turgay Bey’in... sarayı diyelim ya da hazinesi diyelim, ya da definesi diyelim, oradayız.

Kaptansız büyük denizlere açılmak sarsar insanı. Bir de kitaplar okyanusu varsa önde ve tekne çatıdıyorsa daha açılmadan enginlere ya tekne değişir ya da bir kaptan aranır. Bu satırların yazarı, çatırdayan küçük bir tekne ile büyük dalgalarla boğuşa boğuşa sonunda küreklere asılarak bir kumsala ulaştı bu yıl ortalarında. Tekne varsa kaptan da olacak. Her taraf kitaplar, haritalar... Pusula ve çıpa, ip, urgan ne gerekse hepsi burada. Kitaplarla büyük denizlere açılmak için sonunda kaptanımız da var. Kaptan Turgay Erol da burada.

Değerli İzleyici,

Kitap sahaf blog, bir ilke imza atmak ve gövde gösterisi yapmak için küpeştelerin hizasında, güverteyi kitaplarla doldurdu. İskarmoz bağlarına tutturulan dikmeler, kitapların ağırlığı ile gerildi. Türkiye sahillerine balıkçılara kitap taşıyan bir tekne diyelim buna. Erol Kaptan, diyor ki; Tekin Bey, daha 2003’e kadar... Türkiye kıyıları rehberi yoktu. Nasıl yoktu, bir Türk tarafından yazılmış bir şey yoktu,’ diyor. Biz işte şimdi Turgay Erol tarafından basılmış rehber kitabıyla yola çıkmaya çalışaşacağız. Sonunda bu da oldu.

Sevgi içtenlik...

Tekin SonMez, 8 Eylül 2011, Pera, BeyoğluTurgay Bey doğrudan konuya girelim.. şöyle.. nasıl oldu da denizcilikle ilgili kitapları toplama eğilimi başladı sizde?

Anlatayım onu Tekin Bey, ilk önce denizcilikle ilgili her tür, ne karşıma çıkarsa toplamaya çalıştım. Yani dümeninden, artık brövesinden... gibi.. düğmelere kadar ve fakat, ne toplarsanız toplayın mutlaka bu topladığınız şeyleri de bir yerden ne olduğunu anlamaya çalışmanız gerekiyor. Yani bir referans gerekiyor. Dolayısıyla bütün toplanan şey... asıl toplanması gereken şeyin kitap olduğuna karar verdim.

Kitap! Sonunda buradan geldi.. buraya dek algıladıklarımla kendim için bir özet yapacağım. Denizcilikle ilgili ne varsa bröve, dümen ne varsa toplama kararı içinde ilk başta kitap yok. Fakat toplama sonunda her yol kitap dedi size. Buraya geldik. Burası kaptan adı ile tanınan Turgay Bey’in Denizler Kitabevi. Her yerde kaptanlar ya da denizcilik kitapları... Turgay Bey için ilginç bir seyrüsefer haritası çizilmiş. Turgay Bey’i biraz daha tanıyabilir miyim? Doğum yeri neresi?

Ankara’da (1967) doğdum fakat daha sonra Deniz Lisesi, Deniz Harp Okulu, iki sene teğmenlik sonra da ticari bahriyelide de beş altı sene kadar uzak yol olarak kaptanlık yaptım. Çalıştım, ama dolayısıyla özellikle deniz lisesini Heybeliada’da bitirdiğimden itibaren denizcilikle ilgili herşeyi toplamaya çalıştım.

Peki kitap nasıl dokundu, kaç yaşında? Ailede kitap anne baba ilişkisi ya da kısaca Nasıl oldu, toplama sürerken o sıda kitap nasıl dokundu?

Ailemizde böyle bir şey yok. Kitap obje olarak yoktu.

Ailede obje olarak kitap yoktu, okulda mı kitap öne geldi?

E tabii. Yani küçükken o Tommiks Teksas gibi şeyler.. Ama o kadar etkisi olmadı yani...

Peki Turgay Bey sözü balla kestim. Kitabın nesi ilgi çekti? Kitabın bu konuda daha belgesel olacağını mı düşündün de kitaba yöneldin? Biriktirme düğmelerden başladı kitaba gelinceye dek..

Yani şöyle söyleyim, Tekin Bey, düğme önemli değil düşünün ki bir para koleksiyonu yapıyorsunuz ki ben lise birdeyken son altı parça para koleksiyonu yapmaya başlamıştım.

Durun bakalım Denizler Kitabevi tarihi de burada gizli galiba. Lise birde, başladı.. para koleksiyonu...

Evet.. Fakat tabii bilirsiniz ki o sikkeler mecidiyeler vesaireler hepsi birbirinin aynıdır aslında. Bunların arasındaki nüanslarını, önemini, hangisinin daha değerli olduğunu anlayabilmek için size bir referans gerekiyordur. Dolayısıyla objenin kendisinin bir önemi olmadığını asıl kıymetli olanın bilgi olduğunu hissederek denizcilikle ilgili olduğum için de bütün o elimdekileri, o yapmaya çalıştığım ufak tefek koleksiyonları, hepsini elimden çıkararak İstanbul’u gezip ne kadar denizcilikle ilgili kitap varsa toplamak istedim. (Sürecek)

Söyleşi: 26 Ağustos 2011, İstanbul, Beyoğlu
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez