Kitap okuma yasakları ile ünlü korku çağı yıllarında, kitap kokusu ile çıldırma 'vakaları' görüldüğü söylenir. Buna 'delilik' diyenler vardır.
Kitap insan arasında süren mistik ilşikidir bu. Kitap kokusu aslında şöyle ki kağıt mürekkep kokusudur. Bu bir anlamda insanın kendine dönme yolunu arayışı sırasında o yola bir eşikten atlama aşamasında olur. Çoğu kişi o eşikten atlama sırasında düşer ve orada kalır. Kitap kokusu sarmıştır beynini. Çok az kişi oradan çıkıp yazma eylemine başlar.
Değerli İzleyici,
Bir de insan kokusu alamayan kitapların ('Elyazmaları' adlı öyküde olduğu gibi*) göçmen kuşlar gibi farklı iklimlerde kitap koloniler kurarak insanlardan uzaklaştıkları söylenir.
İklimler, insanlar, kitaplar bağıntısı tartışılan bir başka konudur. Şimdi Tommiks Teksas takası ile başlayan bir öykü, Sayın Halil Bingöl ile olan söyleşiyi izleyelim.
Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez 2 Mayıs 2010SORU; Sayın Halil Bingöl, ‘Tommiks Teksas takas ederek başladık,’ dediniz. Başladığınız yerde duramadınız mı?
YANIT; Başladıktan sonra durmak mümkün değildir.Daha sonra lise bittikten sonra üniversite yıllarında seyyar tezgahlar açmaya başladık Beyazıt meydanında Cumartesi Pazar günleri, genellikle Pazar günleri müsaade ediyordu belediye. Eski, Fransızca okul kitapları, ders kitapları alıp satmakla başladım, daha sonra güncel romaları ve eski okunmuş kitapları alıp satmaya başladım. Bu 66 yılından bu tarafa doğru, bu günlere geldi.
SORU;’ Bu günlere geldi,’ derken ‘Eyüp’de Şafak sineması,’ önünden mi buraya, bu Aslı Han sahasına çıktınız?
YANIT; Galatasaray Aslıhan pasajı sahasından önce 75-76’lı yıllarda Beyazıt sahasına çıktık oradan, 83 yılında sahaflar çarşısının içerisine girdik, bir dükkan boşaldı, orayı kiraen tuttuk, 94 yılına kadar orada Hacı Muzaffer Ozak’ın başkanlığındaki çarşının onun ustalığı, onun şemsiyesi altında çok önemli bilgiler öğrendik bu meslekle ilgili ve 85 yılında rahmete kavuşmasından sonra çarşının dengesi zaten bozuldu. Muzaffer Ozak, o bizim meslek pirimizdi.
SORU; 66, Eyüp’de Şafak sineması önü, ilk küme burası. Anlaşılan gol peşinde koşuyorsunuz. 83, Beyazıt sahası, 94 sahaflar çarşısı içerisi...Halil Bey küme yükseliyor.. Bir de ‘meslek pirimizdi’ dediğiniz bir orkestra şefi, milli takım baş antrönürü gibi, Muzaffer Ozak Bey. Saha değişiyor, birinci lige çıktınız, çimen sahaya çıktınız fakat kitap..kitap yok! Peki kitapla nasıl bir bağ alış verişi oldu? Kaç yaşında kitabın kokusu çarptı sizi, evde var mıydı o kitaplar?
YANIT; Evet vardı babadan.. Osmanlıca kitaplar babamdan kalma kitaplarım vardı. Bir ara (maliye muhasebe bölümü mezunuyum) serbest mali müşavirlik yaptım ama bu eski kitap tutkusu beni tekrardan bu işe döndürdü.
SORU;Kitap tutkusu, kokusu babadan kalma kitaplarla mı?
YANIT;Evet, bu böyle değişik bir çikolata kokusu vardır eski kitabın, her eski kitapta olmaz o. Olmuyor, o 30’lu yılların 40’lı yılların kağıdının özel bir karışımı mı diyelim, asitten çıkan bir koku mu diyelim amanla çikolata kokusu gelmeye başlıyor. Vanilyayla karışık böyle çikolatalı bir koku, sayfaları karıştırırsanız zaten o kokuyu alıyorsunuz bu koku beni çok etkiledi. O kokuyu duymak için o kitapların arasından çıkmamaya başladım. Evet. O kokunun arkasından koştum, kitabın sihirli bir kokusu vardır. O koku beni bu kitapların içine sardı sarmaladı ve...
SORU; Şimdi burası çimen saha, birinci lig! Galatasaray Aslıhan pasajı sahası! Kaç yılında geldiniz buraya?
YANIT; Ben buraya 94 yılında geldim. Beyazıttaki durum, ayarı bozuldu. Evet, üstadımızı kaybettik, oranın ayarı bozuldu. Kutup kaybolunca, kutup dediğim yani baş, merkez kutup kaybolunca dengeler bozuldu. O dengeydi.
SORU; Siz ona gelinceye kadar, pir'e gelinceye kadar kitap kokusuyla gidiyordunuz, ona gelince ne oldu koku?
YANIT; Ona gelince iş değişti, koku devam etti, bilgi seviyemiz yükseldi esnaflığın sırlarını bize açtı.
SORU;Sahaflık nedir,tanımlar mısınız, doktorluk gibi mi bu?
YANIT; Şimdi sahaflık efendim, kağıdı bilen, kağıda elini sürdüğü zaman o kağıdın hangi yılda imal edildiğini anlayacak kadar... Evet, kağıdın doktoru, yazının doktoru, kitabın doktoru, cildin doktoru, o cildin hangi yılda yapıldığını malzemesinden baktı mı anlayacak. Sahaf bu! Kitabın alimi. O kadar, bitti...
SORU; Kaç tane böyle alim var şu anda Türkiye’de? Bir isim verdiniz biraz önce Muzaffer bey, o ailim miydi?
YANIT; Şimdi şu anda kaç tane alim var, diyelim iki elin parmağını geçmeyecek. O alimdi. Onun da bir alimi vardı.
SORU; O bir okuldan mı geliyordu yoksa mektepsiz miydi?
YANIT; Bunlar hep mektepsizdir. Okulu yok zaten. Mektebi yok ki bunun.. görerek, biz de burda görmek. Bizim alıp satmak derdimiz değil, görmek.. ‘alamadığıma değil diyor, göremediğime yanarım,’ derdi bizim üstadımız.
Aralık 2009, İstanbul, Beyoğlu, Galatasaray.
*Elyazmaları, Tekin SonMez, Kars Platosu Öyküleri, NİS Media Ya, ilk bası 2004, İst.
2 Mayıs 2010 Pazar
Sahaflar - kitapçılar, Elyazmaları bölüm V, öykü; Kitap kokusu, yazarak kendine dönme istenci verir insana; On ikinci yazı
Kitap kokusu, matbaa, mürekkep kokusu, kağıt kokusu, sıcaktan, nemden yeraltında korunan eski kitap kokusu... Kitap kokusu, yazarak kendine dönme istenci verir insana. İnsan olmadan kitap, kitap olmadan insan olmaz dedim daha ilk başlarda. İnsanı yazmaya doğru çekip götürenlerin arasında kitap kokusu da vardır. Korku çağları boyunca kitap varlıksal gücünü dayatır ve duyumsatırken, koku duyumu ile insanı çeker.
Kitap okumadan uzak korku çağında kitap kokusu çılgınlığı başlar. Bu koku peşinde koşma ve bunu bulamıyorsa geceleri sayıklama da vardır yazar olmanın keşif masasında. Yazmayarak kendinden kaçan insan tanımaz bu kokuyu ve bu koku gelince sarsılmaz. Eski çağlarda gizli saklı kitap okuyanlar, okudukları için suçlanarak yakılan insanlar oldu.
Sorgulama yapılmıyordu bu insanlar içeriye alındıklarında.
Eski kitaplar, bu kişilere yaklaştırılıyor ve fakat kitaplar bu insanların ellerine verilmiyordu. Bir kitap işkencesiydi bu.
Bunları kara mizah sananlar olacaktır. Evet kara mizah! Kara mizah güldürmez, rahatsız eder ve bunun için de kara mizahtır, diyenler çıkacaktır. Bu satırların yazarı diyor ki; kara mizah güldürmüyorsa, ağlatır. Dahası var!
Kitap okusunu alıp kitaba el süremeyenlerin bazıları çıldırır, buradan yakılmaya göderilirdi; onlara büyücü ve cadı yaftası takılırdı. O insan bugün de var! Şimdi teknolojik yıkım tehditi karşısındaki yine o insandır. Kitap, kağıt, mürekkep kokusu almadan yazmanın yollarını arayan da o.
Şimdi 'Elyazmaları' adlı öyküyü kaldığı yerden izleyelim.
Sevgi, İçtenlik...
Tekin SonMez, 2 Mayıs 2010'O yıl annem ve babam, erken giden kışın ardı sıra açılan kitap pazarından çok yüklü kitaplar aldılar. Bunların büyük bir bölümü deve, katır ve hacı kervanlarıyla Doğu’dan geldi.
'Beş yıl önce ısmarlanan elyazmaları ve bir bölümü taşbaskı olduğu için annem ve babam her ikisi de çok heyecanlıydı. o kitapların hangi dilde yazıldıklarını sorsanız söyleyemem.
'Dünyanın ilk dilleri, ilk alfabeleri neyse onlar da o dillerle yazılmış olmalılar. Şimdi her sabah ilkin onların bulundukları bölmeyi geziyorum. İlk atladığım eşik onlarındır.
'Bu kitaplar evimizin odalarındaki raflarda duruyor. Erken giden kar sonrası yaşanan hengameli bahar, yaz ve güzden sonra erken gelen karla insanlar yuvalarına döndü. En çok sayıda kitap o kış okundu. Galiba son kış oldu bu. Artık, kimsenin gelip bu papirüsleri okuduğu yok.
'Yazı peşinde koşan seyyahlar tarafından kapımız da açılmıyor. Nereye gitti kitap seyyahları, bilen yok.'
Elyazmaları, Tekin SonMez, Kars Platosu Öyküleri, NİS Media Ya, ilk bası 2004, İst.
Kitap okumadan uzak korku çağında kitap kokusu çılgınlığı başlar. Bu koku peşinde koşma ve bunu bulamıyorsa geceleri sayıklama da vardır yazar olmanın keşif masasında. Yazmayarak kendinden kaçan insan tanımaz bu kokuyu ve bu koku gelince sarsılmaz. Eski çağlarda gizli saklı kitap okuyanlar, okudukları için suçlanarak yakılan insanlar oldu.
Sorgulama yapılmıyordu bu insanlar içeriye alındıklarında.
Eski kitaplar, bu kişilere yaklaştırılıyor ve fakat kitaplar bu insanların ellerine verilmiyordu. Bir kitap işkencesiydi bu.
Bunları kara mizah sananlar olacaktır. Evet kara mizah! Kara mizah güldürmez, rahatsız eder ve bunun için de kara mizahtır, diyenler çıkacaktır. Bu satırların yazarı diyor ki; kara mizah güldürmüyorsa, ağlatır. Dahası var!
Kitap okusunu alıp kitaba el süremeyenlerin bazıları çıldırır, buradan yakılmaya göderilirdi; onlara büyücü ve cadı yaftası takılırdı. O insan bugün de var! Şimdi teknolojik yıkım tehditi karşısındaki yine o insandır. Kitap, kağıt, mürekkep kokusu almadan yazmanın yollarını arayan da o.
Şimdi 'Elyazmaları' adlı öyküyü kaldığı yerden izleyelim.
Sevgi, İçtenlik...
Tekin SonMez, 2 Mayıs 2010'O yıl annem ve babam, erken giden kışın ardı sıra açılan kitap pazarından çok yüklü kitaplar aldılar. Bunların büyük bir bölümü deve, katır ve hacı kervanlarıyla Doğu’dan geldi.
'Beş yıl önce ısmarlanan elyazmaları ve bir bölümü taşbaskı olduğu için annem ve babam her ikisi de çok heyecanlıydı. o kitapların hangi dilde yazıldıklarını sorsanız söyleyemem.
'Dünyanın ilk dilleri, ilk alfabeleri neyse onlar da o dillerle yazılmış olmalılar. Şimdi her sabah ilkin onların bulundukları bölmeyi geziyorum. İlk atladığım eşik onlarındır.
'Bu kitaplar evimizin odalarındaki raflarda duruyor. Erken giden kar sonrası yaşanan hengameli bahar, yaz ve güzden sonra erken gelen karla insanlar yuvalarına döndü. En çok sayıda kitap o kış okundu. Galiba son kış oldu bu. Artık, kimsenin gelip bu papirüsleri okuduğu yok.
'Yazı peşinde koşan seyyahlar tarafından kapımız da açılmıyor. Nereye gitti kitap seyyahları, bilen yok.'
Elyazmaları, Tekin SonMez, Kars Platosu Öyküleri, NİS Media Ya, ilk bası 2004, İst.
1 Mayıs 2010 Cumartesi
Sahaf - Kitap arkeolojisi; ölüme terk edilmiş kitapları kurtaran kitapçılar, Sayın Önder Durmuş ile söyleşi; on birinci yazı
Kitaplarla ilgili öyküler kulaktan kulağa işlenir. Anadolu, Trakya basılı eserler için okyanus oldu ilk çağlarda. Bu topraklara elyazmaları anayurdu denilirse şaşırmayın. Pagan evrelerde de basılı eserler çok değerliydi.
Kapadokya mistik anlatılar için günün teknikleriyle yazılım yurdu olurken, Roma gücünü yitiriyordu. Anadolu'da basılı eserlerle yöneticiler arasında yüzlerce yıl çekişme oldu ve ele geçenlerin çoğu yakıldı. Yapıt yazar arasındaki simetrik ilişki ne demekse yapıt yönetici arasındaki asimetrik ilişki de o demektir. Anadolu yakılmış kitaplar mezarlığıdır bu toprakları yönetenlerin güçlerini kökleştirme ve egemenliklerini ayakta tutma uğruna. Evet!
Roma İmparatorluğu da son evreleriyle bu konuda doruk yaptı Anadolu'da. Unutmayalım ki Anadolu yeryüzünün ilk en büyük İmparatorluğu olan Roma'ya evsahipliği yaptı.
Değerli İzleyici,
Ölüme terk edildiklere sırada kurtarılmış kitaplar vardır. Bunların arasındayız. Birkaç sayı eksiği ile Yansıma Dergisi takımını satın aldığım yerdeyim. Otuz iki yıl önce mesleğe başlayan Malatya 1956 doğumlu Önder Bey karşımızda.
Sevgi, İçtenlik...
Tekin SonMez, 1 Mayıs 2010SORU; Sayın Önder Durmuş neden kitap ve neden böyle ölüme terkedilmiş kitapları kurtarmak uğruna kendinizi harcadınız? Kaç yaşındaydınız elinize ilk kitap değdiğinde?
YANIT; İlk ve orta okulu Pötürge’de, Liseyi Malatya’da okudum. Kitap okuma sevgim üçüncü sınıfta Pötürge’de, başladı diyebilirim. Böyle eski kitaplar alır okurdum, mesela çizgi roman, herkesin hayatında çizgi roman vardır, ya da tarihi romanlar çocukluğumda çoğunu okumuşumdur.
SORU; Önder Bey, sahaflık nedir size göre? yani pek çok insan sahaflığa dışarından bakınca işin derinliğini anlamıyor, siz bize bunun derinliğini gösterir misiniz?
YANIT; sahaf böyle zor bulunan .. yani aslında eski olan, kıymet ifade eden her şeyi bilmek ve onu yani nesli tükenen kitabı bulup ortaya çıkartmak.. ve bu bir meslek.
SORU; Arkeoloji gibi bir durum mu çıkıyor ortaya?
YANIT; Öyle bir şey galiba. Evet yani kitap üzerine şöyle bir şey, ben o kitaplar, mesela ne kadar değerlidir ancak onu hissedebiliyorsun, ancak aldıktan sonra bir araştırma yapıp bunun kıymeti şu kadardır, bir araştırmadan sonra isabet ediyor, ama şöyle, başta şunu belirtmek istiyorum, benim böyle köklü bir edebiyat tarih veya diğer konuda pek öyle esaslı bir bilgim yok, yakın dönem kitaplarda bilhassa mezun olduğum okuldan dolayı teknik konulu kitaplara hakimiyetim var, çocuk kitaplarına hakimiyetim var. Osmanlı dönemi ayrı bir dal, ayrı bir ilim evet yani o farklı bir şey. Ben daha çok Cumhuriyet dönemini bilirim.
SORU; Cumhuriyet dönemi ve daha çok fen kitapları mı?
YANIT; Evet! Biraz öyle! Edebiyat ikinci planda kalıyor.
SORU; Önder Bey Bize elinizde olanlardan bir kitap önerin deyin ki Tekin bey bu kitap bir definedir. Edebiyat olsun!.
YANIT; Evet! Edebiyat olsun! Refik Halit Karay’ın Yezidin Kızı, ilk baskısı başka bir adla Halep’te olmuş.
SORU;Bir meslek olarak bu sahaflık devam edecek mi?
YANIT; Biraz karamsarım ben. Çünkü gelişen teknoloji kağıt üzerine yazmayı ortadan kaldırabilir. Belki kitaplar farklı bir kayıtta olacak. Çünkü internet ve bilgisayar ortamında hemen kopyalayıp yapıştırıp hemen önüne alabiliyorsun. Ne olabilir eski kitaplar? Antika mobilya gibi sergilenebilir, insanlar gelip seyredebilir ama okumazlar.
SORU; Kitap severlere son mesajınız ne olabilir?
YANIT;Son sözüm, eski kitaplara hassas olmak lazım! Çünkü bir kitap çok zor zahmetli bir uğraştan sonra yazılabiliyor, elimize aldığımız bir kitabı bir yazarınn ne zahmetlerle ortaya koyduğunu, ne anlatmak istediğini, ne olduğunu o devre giderek hatırasıyla birlikte kitabı ele almak ve izlemek lazım. Yeni kuşağa bu mesajım olabilir.
SORU; Kırk yıl sonra Yansıma buradaydı! Nasıl geldiler?
YANIT; Ben dergilere de hassasım, dergi de toplarım, öyle isabet birkaç defa topluca aldım, hepsini birleştirdim hazır hale getirdikten kısa süre sonra da asıl size ulaşması da beni çok sevindirdi. Dergiyle ilgili bir başka hatıram daha var sahaflar çarşısında Beyazıt’ta Sabri Bey diye bir büyüğümüz vardı, her pazar sabahı gelir yeni dergi var mı diye sorardı. Bir gün üç tane dergi getirmiştim. İkisini aldı. Yıllarca takip ettiği bir seri dergiyi iki sayı tamamladı. Onun o anki halini, sevincini hiç unutamam. Önce bir kızardı, sevindi, bir ağlamadığı kaldı. Bunlar hep güzel hatıralar.
Aralık 2009, İstanbul, Beyoğlu, Galatasaray.
Kapadokya mistik anlatılar için günün teknikleriyle yazılım yurdu olurken, Roma gücünü yitiriyordu. Anadolu'da basılı eserlerle yöneticiler arasında yüzlerce yıl çekişme oldu ve ele geçenlerin çoğu yakıldı. Yapıt yazar arasındaki simetrik ilişki ne demekse yapıt yönetici arasındaki asimetrik ilişki de o demektir. Anadolu yakılmış kitaplar mezarlığıdır bu toprakları yönetenlerin güçlerini kökleştirme ve egemenliklerini ayakta tutma uğruna. Evet!
Roma İmparatorluğu da son evreleriyle bu konuda doruk yaptı Anadolu'da. Unutmayalım ki Anadolu yeryüzünün ilk en büyük İmparatorluğu olan Roma'ya evsahipliği yaptı.
Değerli İzleyici,
Ölüme terk edildiklere sırada kurtarılmış kitaplar vardır. Bunların arasındayız. Birkaç sayı eksiği ile Yansıma Dergisi takımını satın aldığım yerdeyim. Otuz iki yıl önce mesleğe başlayan Malatya 1956 doğumlu Önder Bey karşımızda.
Sevgi, İçtenlik...
Tekin SonMez, 1 Mayıs 2010SORU; Sayın Önder Durmuş neden kitap ve neden böyle ölüme terkedilmiş kitapları kurtarmak uğruna kendinizi harcadınız? Kaç yaşındaydınız elinize ilk kitap değdiğinde?
YANIT; İlk ve orta okulu Pötürge’de, Liseyi Malatya’da okudum. Kitap okuma sevgim üçüncü sınıfta Pötürge’de, başladı diyebilirim. Böyle eski kitaplar alır okurdum, mesela çizgi roman, herkesin hayatında çizgi roman vardır, ya da tarihi romanlar çocukluğumda çoğunu okumuşumdur.
SORU; Önder Bey, sahaflık nedir size göre? yani pek çok insan sahaflığa dışarından bakınca işin derinliğini anlamıyor, siz bize bunun derinliğini gösterir misiniz?
YANIT; sahaf böyle zor bulunan .. yani aslında eski olan, kıymet ifade eden her şeyi bilmek ve onu yani nesli tükenen kitabı bulup ortaya çıkartmak.. ve bu bir meslek.
SORU; Arkeoloji gibi bir durum mu çıkıyor ortaya?
YANIT; Öyle bir şey galiba. Evet yani kitap üzerine şöyle bir şey, ben o kitaplar, mesela ne kadar değerlidir ancak onu hissedebiliyorsun, ancak aldıktan sonra bir araştırma yapıp bunun kıymeti şu kadardır, bir araştırmadan sonra isabet ediyor, ama şöyle, başta şunu belirtmek istiyorum, benim böyle köklü bir edebiyat tarih veya diğer konuda pek öyle esaslı bir bilgim yok, yakın dönem kitaplarda bilhassa mezun olduğum okuldan dolayı teknik konulu kitaplara hakimiyetim var, çocuk kitaplarına hakimiyetim var. Osmanlı dönemi ayrı bir dal, ayrı bir ilim evet yani o farklı bir şey. Ben daha çok Cumhuriyet dönemini bilirim.
SORU; Cumhuriyet dönemi ve daha çok fen kitapları mı?
YANIT; Evet! Biraz öyle! Edebiyat ikinci planda kalıyor.
SORU; Önder Bey Bize elinizde olanlardan bir kitap önerin deyin ki Tekin bey bu kitap bir definedir. Edebiyat olsun!.
YANIT; Evet! Edebiyat olsun! Refik Halit Karay’ın Yezidin Kızı, ilk baskısı başka bir adla Halep’te olmuş.
SORU;Bir meslek olarak bu sahaflık devam edecek mi?
YANIT; Biraz karamsarım ben. Çünkü gelişen teknoloji kağıt üzerine yazmayı ortadan kaldırabilir. Belki kitaplar farklı bir kayıtta olacak. Çünkü internet ve bilgisayar ortamında hemen kopyalayıp yapıştırıp hemen önüne alabiliyorsun. Ne olabilir eski kitaplar? Antika mobilya gibi sergilenebilir, insanlar gelip seyredebilir ama okumazlar.
SORU; Kitap severlere son mesajınız ne olabilir?
YANIT;Son sözüm, eski kitaplara hassas olmak lazım! Çünkü bir kitap çok zor zahmetli bir uğraştan sonra yazılabiliyor, elimize aldığımız bir kitabı bir yazarınn ne zahmetlerle ortaya koyduğunu, ne anlatmak istediğini, ne olduğunu o devre giderek hatırasıyla birlikte kitabı ele almak ve izlemek lazım. Yeni kuşağa bu mesajım olabilir.
SORU; Kırk yıl sonra Yansıma buradaydı! Nasıl geldiler?
YANIT; Ben dergilere de hassasım, dergi de toplarım, öyle isabet birkaç defa topluca aldım, hepsini birleştirdim hazır hale getirdikten kısa süre sonra da asıl size ulaşması da beni çok sevindirdi. Dergiyle ilgili bir başka hatıram daha var sahaflar çarşısında Beyazıt’ta Sabri Bey diye bir büyüğümüz vardı, her pazar sabahı gelir yeni dergi var mı diye sorardı. Bir gün üç tane dergi getirmiştim. İkisini aldı. Yıllarca takip ettiği bir seri dergiyi iki sayı tamamladı. Onun o anki halini, sevincini hiç unutamam. Önce bir kızardı, sevindi, bir ağlamadığı kaldı. Bunlar hep güzel hatıralar.
Aralık 2009, İstanbul, Beyoğlu, Galatasaray.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)