Yan yana gelen harfler ve simgelerle yola çıkar her kitap. Her kitap kendi yolunda gitse de evet, bir süre konusu ile kendi yolunda gitse de sonunda ortak payda işler. 'Lüzumsuz' diyenler çıkar. Çağını yitirmiş diye bakanlar da çıkabilir.
Değişen dünyada ve farklı insanlara kaldığında, bazı kitaplar kendilerini bir çuval içinde bulur. Kitap intihar eder.
Değerli İzleyici,
Bu kitaplarla farklı ilişki kuran insanlar var. Bunlardan birisi, kendi tanımı ile “..hayatını biraz daha kitaba ve yaşamını bu noktaya getiren..” Şeref Özsoy konuğumuz bugün.
Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMezT: Şeref Bey, Siz sahaf mısınız, kitapçı mısınız?
Ş: Şimdi aslında ben hani.. ikinci el kitap satıyorum. Şimdi hani, sahaf dediğimizde geçen görüştüğümüzde.. Emin Nedret sahaftır, Halil abi vardır, o sahaftır. Çünkü bence sahafın birkaç dil bilmesi gerekiyor, dünyaya biraz ayrı bakabilmesi gerekiyor. Osmanlıca bilmesi gerekiyor bizim kültürümüz nedeniyle. Yabancı dil dediğimiz zaman, hani bizim kültürümüzden baktığımız zaman Arapçası Farsçası giriyor işin içine. İngilizce, Fransızca, Almanca değil.
T: Sahaflık dönemlere göre ayrılır mı?
Ş: Evet, ama bununla birlikte Türk tarihi ya da bizim gerimize gitmesi gerekiyor ama benim öyle bir bilgi birkimim yok. Ben cumhuriyet dönemi kitaplarına daha hakimim. İşte hani bazı özel koleksiyonlarda.. işte ne bileyim bilimkurgu kitaplar olsun, ya da imzalı kitaplar gibi, detaylı elyazmalarında falan, bir miktar koleksiyon, bir miktar da hani o konuda daha çok birikimim var. Bir imzalı kitap dükkanı açacak olsam o zaman sahaf diyebilirim. Mesela sadece imzalı kitap satılacak olsa orada, o konuda binlerce kitabım olmuş olsa, o zaman sahaf diyebilirim kendime, ama şu an ben ikinci el kitap satıyorum. Sahaf sayılmam ama meslek olarak tabiri de bu. Ama büyüklerimizin yanında ben ikinci el kitap satıyorum deyip boynumu bükerim.
T: Yoldan geçen birisi sordu! Ne diyeceğiz? Sahaf mı?
Ş: Yani şimdi yoldan geçen bir insanla konuşurken hani, evet dışarından baktığınızda ikinci el kitap satan herkes sahaf olarak gözüküyor ama bu işin içindeki insanlar arasında ben ilk kademelerdeyim.
T: Yaşayarak kitabı betimleme diye bir konu, ‘bu alan’ dediniz, ‘bu alanda rahat ediyorum,’ dediniz. Bu alan kitaplarla olduğu için mi rahat ediyorsunuz?
Ş: Şimdi kütüp, biliyorsunuz kitabın çoğuludur, kütüphane de kitaplar. Onun için kitap değil beni etkileyen, kütüp.
T: Tekil değil, kitaplarla çoğul olma duyumu mu bu?
Ş: Tabii. Şimdi bir tane.. hep çantada birkaç tane kitap taşırım, okumaktır o. Farklıdır ama hiç okumadığım kitaplar, okumayacağım kitaplar da beni etkiliyor. Mesela felsefe kitapları bana ağır geliyor, ben felsefeyi anlamıyorum, almıyor benim kafam. Çünkü eğitimim benim, teknik eğitim almışım sekiz on yıl boyunca, farklı bir dünya felsefe benim için, ama felsefe kitapları da beni etkiliyor.
T: Edebiyat alanında özel bir dal seçimi olsa?
Ş; Edebiyat alanında özellikle şiir. Edebiyat, şiir, romanları biriktirmek, işte, hiç beğenmeyeceğim bir şairin şiir kitabı bile bende yoksa işte.. bakıp biriktiriyorum. Birkaç şiirine bakıyorum ama, ah çok kötü kitapmış bu diyebiliyorum ama o yine kütüphanemdeki yerini alıyor.
T: Kendiniz için de biriktiriyorsunuz galiba. Bu nasıl oluştu, kitapların sayısı belli mi?
Ş: Asıl işte şiir kütüphanesi de bu şekilde oluştu. Şu an sanırım beş altı bin tane şiir kitabı var. Bunların kataloglanması, şair adına göre derecelendirilip o şairlerin eksik kitaplarının toplanmasına filan gidilecek önümüzdeki dönemlerde.
T: Şeref Bey, nasıl oldu? Bir çeken mi oldu?
Ş: Yoo, yoo ben.. kendi keyfim.. daha çok çocukluğumda bana getirilen nerdeyse tek hediye kitaptı.
T:‘Nüfusa kayıtlı olarak Bünyan Kayseri,’ dediniz. Biriktirme o yıllara mı dayanıyor?
Ş: Hepsi burda, 97’den beri bu işi yapıyorum. İstanbul’da okudum, doğdum büyüdüm sayıyorum. Çok genç yaşlarda bile çok fazla kitabım vardı ve çok fazla ödünç veriyordum onları. Ama gidenler gelmiyordu, doğal olarak ve bir süre sonra bari ben bu işi yapayım dedim. Evet, gidenler gelmeyince.. bari böyle gitsin de gelmesin diyerek.. böyle bu işe giriştik.
T: Babanızın annenizin mesleği, onlar da kitapçı mı?
Ş: Yoo, annem ev hanımı, babam serbest ticaretle uğraşıyordu.
T: Sizin kitapla karşılaşmanız, ilk göz ağrısı nasıl oldu?
Ş: Benim şöyle bir avantajım vardı, ilkokula gitmeden, kapı komşumuz, benim ilkokul öğretmenim olacağı belli olan Aysel Yiğit'ti. İlkokul hocam, onun sayesinde.. işte onun çabasıyla ben okula gitmeden okuma yazma öğrenmiştim. Beşiktaş, 50. Yıl Süheyla Artam İlköğretim Okulu. Okumayı öğrendim, zaten civarımızdaki birçok arkadaş aynı durumdaydı. Aysel hocamız sayesinde ve kitap sevgisi de onun kendi kütüphanesinden bize verip okuttuğu kitaplarla bir yerlere geldi. (Sürecek)
19 Agustos 2010, Beyoğlu, Büyükparmakkapı
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder