11 Mayıs 2011 Çarşamba

Nedret Bey diyor ki; Nakilcilik, bizim tarihimizde bir gelenek ve esas işte halk hikayelerinin, aşık edebiyatının kaynakları bu.Turkuaz takım sahada.

Önümüzde kapalı bir tarih alanı var. Yollar trafiğe kapatılmış izlenimi veriyor Roma dönemi bu yana her yer toz, duman içinde.

Öte yandan aşık edebiyatı. Gelenek burada. Köy kahvelerindeki aşıklar ya da kıssahan denilen insanlar, kıssalar, halk öyküleri aktarıyorlar diyor, Sayın Nedret İşli, onun anlatısı ile bugün bu konu sürüyor.

Geçende; Sahaf kitap blog, bir anlamda sonuna doğru ilerliyor. Yakında bir sürpriz ile karşınızda olacak bu çalışmalar. Futbol diye başladım, inat ettim ayak topu demiyorum ve konuyu sürdürüyorum. Nedret Bey, topu kimseye vermeden yine sahayı enine boyuna koşuyor. Sonunda bir de gol atacak! Birlikte izleyelim...

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 11 Mayıs 2011, StockholmNedret Bey, topu kimseye vermeden yine sahayı enine boyuna koşarak kendi topu ile vuruş denemesi yaparak dedi ki: “Bu çünkü, naklilik de yani nakilcilik, naklederek, o da bizim tarihimizde bir gelenek. Ve esas işte halk hikayelerinin menakıpnamelerin mesela halk hikayelerindeki birtakım hikayelerin kulaktan kulağa gelmesi de bu şekilde oluyor. Aşık edebiyatı, köyler o kahvelerdeki birtakım aşıkların ya da kıssahan denilen birtakım insanlar var, kıssalar anlatıyorlar, hikayeler anlatıyorlar.”

Püzant Bey bana bakıyor, ben topun gelişine göre yakındayım, Nedret Bey topu ileri sürüyor gibi diyor ki: “Kahvelerde, uzun kış gecelerinde adam kahveye gidiyor, etrafına köydeki insanları topluyor, hikayeler, dini hikayeler, kıssalar, bunlara kıssahan deniyor. Bu tür şeyleri, yani günümüzde çok daha güzel bir şey var işte, teypler kameralar efendime söyleyim, zaten nitekim bu teknikten yararlanarak doğan bir yeni yazı kolu var, nehir söyleşiler. Bu tamamen teknolojiden yararlanarak ortaya çıkan bir yol. Ben o yüzden bizim kitap evimize gelip müdavim olan, çok iyi bilgi birikimi olan insanlara da, gel söyleşi yapalım, teybe alalım konuşalım sonra onu çözdürelim, bir hatıra filan olur, diye çok teklif ettiğim insan var.”

Püzant Bey topa vurmaya gönülsüz ben izlemeye aldım bu top kaleyi bulacak mı, buradan görebilecek miyim, Nedret Bey, kale önünde çalım atmadan, tane tane, ağır ağır söyleyeceğini söylüyor;

“Bu çok faydalı ve çok yararlı birşey yani. Biz burda konuşuyoruz unutuyoruz gidiyor...” diyor.

Bana göre bu vuruş gol, hatta hatta ağları delecek sert bir top. Nedret Bey, otuz metreden duran topla on ikiden vuruş nasıl tarihi gol olur, bunu gösteriyor.

Gösteri idmanı sona erdi. Stadyumdan çıkıyoruz.

Önümüzde kapalı bir tarih alanı var. Yollar trafiğe kapatılmış izlenimi veriyor Roma dönemi bu yana her yer toz, duman içinde. Bu anlamda da ben bu kapalı alanın kapakları üzerinde birikmiş tozları alıyor ve izleyiciyi, açılan labirentlere buyur ediyorum.

Söyleşi:Emin Nedret İşli, Püzant Akbaş, Tekin SonMez, 23 Haziran 2010, Beyoğlu, istanbul
Fotoğraflar Feryal Özkale Sönmez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder