Beyoğlu, Galatasaray'da bir pasaj var. Aslıhan adı.
Kendi yolunun yolcuları olan kitapları ağırlayan bir yer.
'Sevgi ehliyeti' ile var olan; varoluşanlar'ın yurdu bir yer.
Burası kitap, sahaf ya da ikinci el kitapların barınağı bir yer. Kitap sahaf, ya da sahaf kitap ünlemi yaparak yola çıktık ve bugün işte yine buradayız. Kurtarıcısını bekleyen kitaplar raflarda, sergilerde. Hemen birisine dalıyorum. Bir kitap var.
Onun peşindeyim. Ali Bağı'nın tam köşeye bakan işyerine geldim. Kitabı sordum. Ayak üstü söz akıp gidiyordu. Ali Bey, yumuşak bir ses tonu ile yanıt veriyordu. Ne zaman ordan geçsem hep öyle kendisini tartarak, sesini yoklayarak görünür. Kitaplara da böyle ölçülü davrandığını seziyorum.
Kitap insanıdır o da. Kitap hoyratlıktan, kaba saba davranıştan hoşlanmaz. İnceliktir kitabın işi. Yine böyle oldu. Ali Bey eski dönemlerden kalmış bir veli gibi doğruldu.
Her zaman söylediğim konu şudur. Edebiyat sessizliği sever. Ses tonu pürüzlü olmasın öykü, roman sesli okunacaksa,derim. İşin bir yanında bu var. Ona da sordum.
Edebiyatın insana kazandırdığı nedir? Bir sıralama yapmadan, ilk ağzına gelen tümce ne ise o, merak ediyorum? Neden bu işi yapıyorsun Ali Bey, dedim
Bu işi yapmamın en büyük sebeplerinden bir tanesi de, kitap okuyan insan, en başta ses tonunu terbiye eder, harala gürele giren olmaz dükkanımıza. Daha yumuşatılmış, daha naif bir dünyadır aslında, dedi.
Ali Bağı, 1972 Van doğumlu, fakat Konya'da büyümüş. Yedi kardeşli bir ailenin çocuğu. Kitapların içine doğanlardan değil. Fakat kitap olmadan yaşayamayacak olanlardan birisi de o. Sayısı azalan kitap dostu. Ayak üstü hatır sormak ve bir kitap bakmak derken, aşağıdaki tümceler ortaya çıktı. Oraya girdiğimde böyle bir tasarım, ön hazırlık yoktu. Yaşayan gazetecilik böyledir. Söyleşiyi birlikte izleyelim.
Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez, 9 Apustos 2011, Pera, İstanbulKitap! Ali Bey yeğin bir tanımlama olsun, nasıl olsun?
Kitap, tanrının insanı yarattıktan sonra insanın kendini yarattığı kültürel boyutta yaşıyorsak, kitap işte bu kültürün bir diğerine sunulmak üzere süzüle süzüle varolduğu biçimdir.
İnsanın kendini yarattığı boyut, dedin. Hayal dünyası mı?
Yani.. tahammül edilebilir bir dünya var veya yok, ama tahayyül edilebilir bir dünyanın habercileridir kitaplar. Ben bunu böyle ifade edebilirim. Dolayısıyle daha estetize edilmiş veya edilebilecek bir yaşamdan bahseder kitaplar. Bu işi yapmamın en büyük sebeplerinden bir tanesi de, kitap okuyan insan, en başta ses tonunu terbiye eder, harala gürele bir giren olmaz bizim dükkanımıza, yumuşatılmış, daha naif bir dünyadır aslında.
Kitap dedik sahaf da var! Edebiyat, kitap sessizliği sever; 'terbiyeli ses tonu,' tamam da, ne olursa, insan sahaf olur?
Tabii ki kültüre dahil olursanız, severseniz, bir birikim peşinde koşarsanız, kendinizi belli bir alanda eğitirseniz, insanlara zaman, o konuyla ilgili sizin seçmiş olduğunuz konuyla ilgili rehber olabilirseniz, sahafsınızdır herhalde, yani.. illa antika kitap almak satmak durumu da değildir ve çok dil bilmek durumu da değildir bu. Sahaflık daha derin bir algıyla dile getirilebilir, bizler de yetişiyoruz sahaf olacağız.
Arapça, Ermenice, Kürtçe gibi dilleri sahaf gerekmez mi?
Mutlaka ama bu şeydir, yani bu işe heves edebilecek veya bizi takip edebilecek arkadaşların önüne kocaman bir yığın bırakmamak adına.. yavaş yavaş, kendini eğite eğite, seçkini geliştire geliştire... Tabii ki bir ehliyet lazımdır ama, kitabı seven adam zaten potansiyel olarak bir ehliyet taşır, sevgi ehliyeti de olsa bu, kitaba karşı duyulan bir bağ vardır arada.
Ali Bey, anne, baba, kardeşler kitap içinde bir aile mi?
Değil değil tabii ki değil. Anne baba ikisi de köylü, çiftçi insanlardı. Yedi kardeş. Van’da doğdum, Konya’da okudum ve orada başladım, şimdi işte İstanbul’da on yıldır, kitap bizi buluşturan ortak yönlerdir, en büyük ortaklığı kitap üzerine kuruyoruz, bütün sosyal ilişkilerimiz de böyle.
Sevgi ehliyeti, dedin. İlk kitap! Anımsıyor musun?
Sanırım ‘Denize düşen taşlar’ gibi bir kitaptı, yazarı kimdi bilmiyorum. Bir taşın bile öyküsünün olabileceği merakıyla her şeyi merak etmeye başlıyorsunuz, çocuk algınızla.
Ali Bey nasıl çalışıyorsunuz?
Biz yayınevleriyle de çalışıyoruz. İkinci el, insanlar bende de okumadığım kitap var diyor. kütüphanesini temizliyor, merakı değişiyor.. tabii, birinin ölümüyle oluyor, birinin bir başka memlekete, bir başka yere, bir başka sebeple nakliyle oluyor, aktüalitenin yarattığı bir merak da var. Biz yeni de alıp satıyoruz, ben sahaflığı veya kitapçılığı, işte ikinci el ne gelirse satayım veya ille antika kitap satayım değil. Bence iyi olan ne varsa, hani bence derken bir özel süzgeç oluşturmayalım, insanların merakını uyandıran, işte belli tarih süzgecinden geçmiş, edebi değeri, fikri değeri olan, estetik değeri olan tüm yapıtlara yer vermeye çalışıyorum.
Kitap bir pencere açıyor, kitabın geleceği var mı?
Kitabın geleceği! İnsan, her gün kaosun içinde kayboluyor bence. Kaybolup yittikçe kendine bir rehber arayacaktır, sıkışacaktır. Bu kullandığımız algıladığımız herşey insan düşüncesinin izdüşümüdür, öyleyse insan düşünmeye devam edecek, izdüşümler kitaba veya metne, materyale dönüşecek, kitabın geleceği var diyorum.
Son sözler çocukluk ve kitapla ilgili bir anı olsun mu?
Tekin Bey, kitaplara göre halen çocuğuz bizler ve hergün anılarımız oluyor kitapla.Söyleşi Ali Bağı / Tekin SonMez, Temmuz 2011 Galatasaray, İstanbul
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder