9 Eylül 2010 Perşembe

Yıllarca beklenen kitap var ilk. Bu kitap Leyla’dır. Bu kitabı bekleyenler de Mecnun! Sayın İşli ve Sayın Akbaş ile söyleşi; Yirminci Yazı

İnsan’dan kitaba, kitaptan insana geçmek. Sahaflık işte.
Onlar bir anlamda birbirlerini arayan Leyla ile Mecnun’u bir araya getirir. Şöyle olur sahaflık. Kişinin bellek indeksi öne gelir, insandan kitaba geçilir. Bir de Leyla ile Mecnun benzetmesi..

Bir imgelem. Konu örtüşmesi kolaylığı için. Yıllarca beklenen kitap var ilk. Bu kitap Leyla’dır. Bu kitabı bekleyenler de Mecnun! Bu yana yakıla aranan kitap ortaya çıkar. Görücüsü hazır. Arayanlardan birisine verecek sahaf, bu yana yakıla aranan kitabı.

Değerli İzleyici,

Kitabı bulup ortaya çıkaran, görücü listesine göre Leylasını bekleyen, bir Mecnun’a telefon eder. Bekleyen Mecnun sayısı fazla olabilir. Neden ilk Mecnun aranır ve ilk sırayı o alır? Şu yanıt olabilir; kitaba ve sahafa iyi davranan insan.

Bu ne demektir? Sahaflık biraz da budur. Bunun yanıtını da Nedret Bey veriyor. "Evet.. çünkü niye.. o ilk arayacağımız kişi, bizim için, bizi hoşnut etmiş, bizi hiç kırmamış..”

Turkuaz'da, Sayın Akbaş ve Sayın İşli ile söyleşi sürüyor.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMezT.S.: Püzant Bey; ‘Bazı sahaflar kitapları satamıyorlar’ dedi. Buna girelim. Sahafla kitapçı arasında ne fark var?
P.A.: Bence çok basit! Kitapçı dediğimiz, yeni kitapları, çıkan kitapları, yeni basılan kitapları satan kişidir, piyasaya veren kişidir. Sahaf, müşterisinin, koleksiyoncunun, araştırmacının, üniversite hocasının veya talebesinin aradığı, kitapları, böyle kaynak kitaplarını bulan kişidir.
E.N.: Yani şöyle bir kategori yapabiliriz aslında. Bir kitapçı, yani yeni ve yakın dönemdeki kitapları satan alan adam, iki, ikinci el kitapçı var, yani daha böyle güncel birtakım, hani insanların okuyup sonra dışarı verdikleri, aman bunlar gitsin yer kaplamasın dedikleri ve benim demincek işte bunlar kaçta kaçı ileriye kalacak dediğim türde olan kitapları alıp satan, ikinci el kitapçı var, bir de sahaf var. Şimdi bu üç kategoride, sahaf gerçekten hem müşterisini, hem kitabı tanıyan, kitabı anlayan kitabın en azından hani tamamını okumasa bile içeriğinin ne olduğunu bilen, özetini bilen, yani o kitabı tanıyan ve o kitabın kime yarayabileceğini, kimin ihtiyacı olduğunu bilen ya da onun müşterisinin kim olduğunu tartabileceği ve dolayısıyle müşterilerini de tanıyan bir adam demek. Daha bilge bir kişilik demek.

T.S.: ‘Bilge kişilik,’ dediniz. Uzman diyebilir miyiz ona?
E.N.: Daha bilge kişilik demek.. yani işte Tekin bey, efendime söyleyim, fotoğraflı kitaptan hoşlanır deyip, haa gelenlerin içinde şöyle iki tane kitap var, onu arayalım, bunlara baksın diyebilen adam sahaf. Yoksa herkes kitapçı olabilir.
T.S.: Şöyle ki, sahaf sadece kitaptan anlamayacak, kitapla ilişkisi olan insanların listesine sahip olacak doğru mu?
E.N. -P. A.: Tabii tabii.. Tabii tabii...

T.S.: Sahaf bir indekse bakar gibi hemen gözünün önünden geçirecek.. Evet şu kitap kimin olabilir diye...
E.N. P. A.: Evet.. Tabii.
P.A.: İkinci el kitapçı dediğimiz zaten güncel kitabı yani son bir senede basılmış kitabı ucuza, kullanılmış olarak alıp satan kişidir.
T.S.: Belki bu ikinci el kitapçı kişi daha sonra sahaf olacaktır. Olamaz mı?
E.N.: Olabilir tabii kendini geliştirirse. Böyle arkadaşlarımız var. Biz geçen sene sahaf festivalini bütün, 70’e yakın sahaf dükkanı ile, sahaflar şenliği adı altında yaptık. Ama bunların yarısı da belki sizin demincek söylediğiniz gibi ikinci elcierdi. Bunlar genç çocuklardı, belki de ilerleyecek, kitapları okuyup öğrenerek sahaf olacaklar ilerde.
T.S.: Bu mesleği devam ettirecekler. Peki şöyle bir bakalım şimdi, siz demek ki kitapçı sahafı ayırıyorsunuz.. peki sadece bu kadar mı? Sahaflıkta başka bir sır yok mu?
P.A.: Sır.. sahaflık bir uzmanlık isteyen bir meslek. Muhakkak ve muhakkak uzmanlık isteyen bir meslek, koku almasını iyi bileceksiniz.
T.S.: Bu koku meselesini açık der misiniz Püzant Bey?
P.A.: Koku meselesini size şöyle izah edeyim...
E.N.: Siz bir tuşa bastınız şimdi! Şimdi bakın.. gidersiniz.. biraz evvel konuşuyordunuz ben de kulak misafiri oldum, mesela biz gideriz, ordan burdan evlerden kitaplar alırız.
T.S.: Evet.
P.A.: Şimdi efendim, tabii ki bizim bildiğimiz kişiler var. Allah onlara uzun ömürler versin.. fakat tabii ki insanların ölümlerinden sonra kitapları satılıyor, şu oluyor bu oluyor. Bize mesela bir telefon geldiği zaman, şu kişinin kitaplığı var, ne dersiniz? Biz muhakkak ve muhakkak o işe tahminle gideriz. Çünkü biliriz o kişinin ne kitaplar topladığını, ne tür kitaplar, onda neler olabileceğini ve muhakkak gideriz, ayriyeten..
T.S.: Bir de kişinin bellek indeksi önünüze geliyor, insandan kitaba geçiyorsunuz.
P.A.: Tabii, tabii. Koku dediğim zaman da, koku dediğim de şudur, o kütüphanenin içinde, Nedret de bunda hemfikir olacak herhalde, bir iki tane kitap olur. Bir ya da iki.
E.N.: Evet.. Evet..
P.A.: Çok mühim bunlar, bunları göreceksiniz. Bunların ne olduğunu bileceksiniz, bunlar zaten o işte...
T.S.: Koku dediğiniz bu mu?
P.A.: Tabii! O işte! Size pazarda para kazandıracak kitaplardır bunlar. Siz iyi bir sahafsanız, onun müşterisi zaten sizde var, bulmuşsunuz, ‘aa bu tamamdır’ dersiniz.
T.S.: Siz bir anlamda birbirlerini arayan Leyla ile Mecnun’u bir araya getiriyorsunuz.
E.N.: Evet, aynen, aynen öyle efendim.
P.A.: Kitabı bir sevgili olarak düşünün, öbürü aşık, sevgiliyle aşığı birbirine kavuşturan kişiyiz biz.
E.N.: Şöyle bir durum var, müdavim ve gerçek kitap severler, gerçek kitaba düşkün olan birtakım kitapseverler, sahafı o yüzden hoşnut tutmak zorundadırlar.
T.S.: Hoşnut tutmak! Tutsunlar ki Leylalarına kavuşsunlar değil mi?
E.N.: Evet, aynen öyle.. mesela bazen biz öyle durumlarla karşılaşırız ki, diyelim ki bir kitap var, bunun üç tane Mecnun’u var,
T.S.: Aaa, bir de şu.. durun bakalım.. iş daha da karıştı.
E.N.: Tabii! İş daha karıştı! Mesela diyelim ki işte sizin Kapadokya kitabınız, diyelim ki bu kitabın mevcudu yok ve bu kitabı üç kişi yana yakıla arıyor. Şimdi... ve biz de gittik bir eve, bu kitap o kitaplığın içinden çıktı, geldi, koyduk Püzant’la masaya.. buraya koyduk. Bizim burda ilk kimi arayacağımız.. o kişi önemli...
T.S.: Püzant Bey’in parmak bastığı nokta! Hem koku alacaksınız hem de ‘üç kişinin yana yakıla aradığı kitabı’ hangisine vereceksiniz? Hangisi Leyla’sına kavuşacak? Haa, bu çok önemli, değil mi?
E. N.: Aynen öyle, evet.. çünkü niye.. o ilk arayacağımız kişi, bizim için, bizi hoşnut etmiş, bizi hiç kırmamış..
T.S.: Size evet, iyi davranmış..
E.N.: İyi davranmış insan demek. Dolayısıyla kitap düşkününün biraz da bu tür bir şey yapması lazım.

Tekin SonMez, 23 Haziran 2010, Beyoğlu, İstanbul
Fotoğraflar; Feryal Özkale Sönmez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder