29 Eylül 2010 Çarşamba

Kitapların arasında doğup büyümüş gibi bana izlenim veren o sese doğru yürüdüm. kitaplarla yaşayan Abdullah Bacacı ile söyleşi; Yirmi ikinci yazı

Çukurcuma denilen aşağı inişli yol. Taksim, Beyoğlu tarafı. Biraz ileride Taksim İlkyardım.. hemen sağa dönen bir sokak. Dümdüz gidince Parmakkapı’ya çıkarır sizi.

Oradan geçerken hep gördüğüm kitaplar yine orada. Bir lira tanesi. Son beş yıl, altı yıl oradan epeyce kitap kurtardım. Sonra el değiştirdi gibi. Geçende bir kitap sormak için girdim. Kitaplara eğilmiş bir gölge gördüm. Kitaplarla içli dışlı olanlarda görülen bir durum.

Karım da bazan kitapların bulunduğu yöne bakıp beni göremiyor “Orada mısın,” diye seslenince, “evet” diyorum. Ses işitince görüyor beni. Yine böyle bir durum. 'Başka kimse var mı,' dedim. Kitaplarla içselleşmiş gibi olan gölge doğruldu.'Yok! Ben varım,' dedi. Aradığım kitabı sordum.

İki elini göğsünün üstünde kenetledi. Bir süre düşünedurdu. Ben de o sırada kitap raflarına doğruldum. Aradan ne kadar zaman geçti, bilmiyorum.

Geriye döndüm, uçuk mavi tşortlu genç adam, bıraktığım yerde bir gölge gibi orada duruyordu.

'Ne oldu,' dedim. 'Ben geçici olarak buradayım,' dedi. 'İyi sonra gelirim,' dedim loş, yoğun gölgeli yerden ve kapıya yöneldim. 'Şey,' o ses arkadan , 'o kitap yokmuş,' dedi.

Geriye döndüm. Kitaplara eğilmiş gibi ilk karşılaştığım mavi tişortlu genç,öyle orada duruyordu. Kitapların arasında doğup büyümüş gibi bana izlenim veren o sese doğru yürüdüm. kitaplarla yaşayan birisi daha, işte dedim.

Tutku!Orada loş kitaplarla dolu loş aralıkta duruyordu. Onu gördüm! Kitap tutkusu... Bir doktorun, bir hastaya yönelttiği gibi bir tümce çıktı ağzımdan..Nasıl başladı, dedim. Diyalog sürdü.19 Mayıs 1977, İstanbulda doğumlu Abdullah Bacacı ile olan söyleşiyi birlikte izleyelim.
Tekin SonMez

Sevgi, içtenlik...
T: Yineledim; İlk kitap! Nasıl başladı? Nerede başladı?
A; İlk kitap.. doğrusu tanışmam çizgi romanlarla oldu. Teksas -Tommiks çizgi romanlarla başladı.
T: Kaç yaşındaydınız o zaman ve kitapları ne zaman toplamaya başladınız?
A: 11 ya da 12 yaşındaydım. Beyazıta giderdim, Beyazıt Çınaraltı’nda.. onlarla başladım, daha sonra, dayımın da çok kitapla haşır neşirliği vardı, kendisi emekli öğretmen.. onun teşvikiyle biraz İslami romanların şeyiyle ve böyle böyle başladı. Liseye kadar geldiğimde çok okuyordum, işte Türk Edebiyatı’nın birçok şeyini bitirmiştim, Reşat Nuri Güntekin, işte Halide Edip’ten tutun da.. ondan sonra toplamaya başladım işte. İlk toplamaya lise bir’di. 15 yaşındaydım.
T: İlk kitabınızı anımsıyor musunuz, topladığınız ilk kitap? T: İlk okuduğunuz kitap?
A: İlk kitabım Şeker Portakalı’ydı. İlk okuduğum kitap da...
T: Sonra ne oldu?
A: Sonra, liseden sonra kararımı verdim “sanat tarihi, üzerine eğitim alacağım,” dedim ve onunla ilgili kitaplar toplamaya başladım. Dünya edbiyatı zaten vardı bende. Acizane Osmanlıca biliyorum, işte Osmanlıca gazeteler dergiler okuyabiliyorum, onları toplamaya başladım. Dedemin yine kendi böyle küçük acizane bir kütüphanesi vardı 60-65 tane (kitap), onlardan faydalanmaya başladım.
T: Size mi kaldı onlar da?
A: Evet.. kendisi hayatta değil.
T: Babanızın babası.
A: Evet. Babamın babası, onlar bana kaldı. Dayım yine böyle birkaç, şey.. okuyamadıklarını bana verdi ve sahaflarla bu şekilde dostluğumuz, kitaplarla dostluğumuz bu şekilde başladı, Cumartesi, Pazar günleri Beyazıtta yer sergisi vardı, ordan çok alıyordum. İşte Kadıköyde, ha keza Akmar pasajının önünde orda da sergi oluyordu Pazar günleri, bu şekilde kitaplarla yaşamaya başladım...
T:Cep harçlıkları mı bunlar hep?
A: Tabii cep harçlıkları, kitapçılarla işte.. amcamın yanında.. daha doğrusu kendisi mobilya işiyle uğraştığı için onun yanında çalışıyordum, harçlığımı alıyordum.
T:Ne kadar, kaç kitabınız var şimdi?
A: Yani tam olarak saymadım ama bir dört bin civarında vardır. Bazılarını elimden çıkardım, çok böyle mükerrer olanları, çünkü çok topladım. Onları arkadaşlarıma verdim. Dergiler vardı, gazetelerin vermiş olduğu bu ekler, onları elimden çıkardım. Çünkü kendinize ait olan, mesleğinizle ilgili, onlar baki, kalıcı, ama böyle bir kan dolaşımı, bir yenilik olması lazım. Çünkü bütün yazarlarda da böyledir.
T:Evet. Kaç yaşındasınız şimdi?
A: Ben şu anda 33 yaşındayım.
T:Peki yazıyor musunuz hem de, bu arada?
A: Çok! Kendi mesleğimle alakalı şeyler.. Sanat tarihi evet.
T:Sanat tarihinde de bir dal var mı seçtiğiniz
A: Osmanlı mimarlığı. 16 yy ve 17. Yy mezar taşları ve çeşmeler, özellikle hattatlar. Çünkü kardeşim hattat, hat sanatıyla ilgileniyor. Onunla ilgili bir çalışmamız var.
T: Tek evlilik anne, baba.. Kaç kardeşsiniz?
A: Evet! Hayatta onlar. Bir kız kardeşim var.
T: Peki onların kitapla merakı var mıydı?
A: Yani onlar da okur ama böyle çok bir haşır neşirliği..
T:Neydi babanızın annenizin mesleği?
A: Babam kaynakçı, annem ev hanımı.
T: Unutamadığınız sizi izen bir kitap öyküsü oldu mu?
A: Evet! Gülün Adı adlı kitabı mesela çöpe atmışlardı, Umberto Eco nun. Ben onu çöpten aldım.. onbeş yirmi tane kitap vardı atmış böyle çöpe.. Ben onu çöpten çıkardım ve ağladım böyle.. etkilendim.. bunun gibi daha çok böyle olaylar. Çöpten kitap üç beş defa daha böyle tanık oldum. Yani maalesef kütüphanelerimiz bile atıyor.
T: Neden ağladınız ağlama ihtiyacı duydunuz? Kitabın nesi sizi ağlattı? Kitabın yazarı mı kitabın kendisi mi?
A: Değersizlik.. yıllar önce İstanbul panelinde, bir sosyolog, 'ben ağlarım,' demişti, yani onu anlatamıyorum, 'bir resim, sergisi bile açılsa ben ağlarım diye söylemişti,' onun nasıl böyle ifade edeceğim, bir his bu, bir duygu, o değersizlik, onun o çöpe atılması, hem maddi olarak değersizlik hem ona verilen bir şeyden dolayı.
T: Unutamadığınız bir başka olay, bir anı...
Birgün hiç unutmam, Beyazıttan o kadar topladım topladım.. topladım topladım o kadar, otobüse bineceğim, baktım cebimde para yok, Beyazıttan, Hasköy’de oturuyorum ben de, hiç unutmam yürüyerek gitmiştim o kitaplarla.. iki poşet elimde.. bu da bir şeydi...10 Ağustos 2010 Beyoğlu, İstanbul

Fotoğraflar; Feryal Özkale Sönmez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder