Kitap meraklısı ile sahafı sahneye davet edelim. Bu konuyu düşünelim. Bir sahafın bir müşterisi oldu. Salt müşteri tanımı yetmiyor,’müdavim’ oluyor bir süre sonra.
Bunlardan birisi, her hangi birisi, o kendisine sayısı az olan kitapları ‘tedarik’ eden bir sahafı yakından tanımak istemez mi? O sahaf, sahaf olmakla birlikte midavim olanla sohbet tiryakiliği ile de yakındaştır artık.
Bu tür yakındaşlıklar, sohbet tiryakiliği; baba, oğul, kardeş bağlarından da öteye geçebilir. Böyle bir bağlamda, o sahafın bireylik tarihi ilginç olmaz mı bu müşteri/müdavim için, bunu merak ediyorum. Deneyimli sahaf Nedret İşli’nin bir betimi var. ‘Tekin Bey, çünkü niye, o ilk arayacağımız kişi bizim için, bizi hoşnut etmiş, bizi hiç kırmamış kişidir.’
'Size evet, iyi davranmış insan! Bu ne demek,' diye soruyorum. ‘Tabiii! İyi davranmış insan demek, şu demek, dolayısıyla kitap düşkününün biraz da bu tür şeyler yapması lazım,’ diyor. Kitap düşkünü/sahaf ilişkisinde bir sır var.
Bu sır da sahafı iyi tanımaktan geçer. Ben bir kitap sever olarak, yıllarını, ömrünü kitap olgusu içinde geçirmiş insanların bireylik tarihlerini merak edilmez mi?
Enderun Kitabevi’nde çıraklıkla işe başladım’ diyen engingönüllü bir sahaf Nedret Bey özel bireylik tarihi ile, bu ülkenin sahaflık genel tarihi içinde de bir yer açar kendisine. Onun ilk el sürdüğü kitap hangisi diye merak edilmez mi?
‘Ne istiyorsa onu alıp bulup vermek çok güzel benim için,’ diyen İbrahim Yılmaz’ın bireylik tarihi, bir kitap sever için ilgi çekmez mi? ‘Babamın kitapları bana kaldı ve onların kokusu beni çekti buraya getirdi,’ diyen Halil Bingöl bireylik tarihi, genel kitap severlerin de tarihinden bir parçadır.
“..hayatım boyunca burda türbedar gibi burayı bekledim,” diyen deneyimli sahaf, Uğur Güracar nasıl yaşadı ve yaşlandı ve tarih sahnesinden çekilirken geride kültürel varlık olarak ne bıraktı? Bunu kimse merak etmez mi?
Değerli İzleyici,
Miltiadis Noumidis, kimdir, bireylik tarihi nedir, merak edilmez mi? Burada yalın bir soru var! Ben kitap sever miyim değil miyim? İster Miltiadis, ister Talya Noumidis olsun, bu ülkenin değerleridir. Onlar Galata ve Beyoğlu’nun kitap/ sahaf tarinini de temsil ederler. Bu nedenle onların özel bireysel yaşamları ilgi çekmelidir.
Venetia konusunda fazla bir şey yok elimizde. Bunu nasıl açıklarız. Bugün yaşayan bir sahaf ki o bir kitap severdir de, yarın, bir on yıl sonra onun bu ülkedeki sahaflık tarihine katkısı ne oldu diye düşünmeyecek miyiz? Bu tür soruları uzatabiliriz. Şimdi herkesin düşeş atacağı bir parantezi yeniden açalım ve Uğur Bey söyleşisi ile tarihin talihsiz bir oyunla bize bıraktıklarına yeniden dönelim. Bakın şimdi buradan nereye gideceğiz... Tarihin talihsiz bir yaklaşımı...
Sevgi içtenlik...
Tekin SonMez, 24 Ağustos 2011, Pera, BeyoğluBu müze olan, yüz yılı kapsayan yerde bir Talya Nomidis yaşadı ve onu en son tanıyan kişi de Uğur Bey, nasıl oldu? Nomidis ailesini yakından bakabilirmiyiz?
Talya’nın babası Miltiyadis Nomidis, İstanbullu çok eski bir rum aile, Osmanlı zamanında kereste ticareti yapmış. Balkanlardan kereste getiriyorlarmış. Rus tebasına geçmiş ki, rahat ticaret yapayım diye. 1917’de Rusya’da devrim oluyor, bunlar, burda beyaz Rus oluyorlar. Bakınız şimdi işe, ondan sonra 1923’te Türkiye Cumhuriyeti ilan ediliyor bunlar bin yıllık Bizans ailesi birden bire haymatlos oluyor.
Biraz mizahi fakat Mevlana Celalettin Rumi de bu demek, Romalı Celalettin. Öncesine gidelim Romalı Miltiyadis Nomidis Rumi demek değil mi? T.C kimlikleri yok mu, olmadı mı?
Rumi.. Hıristiyan Roma evet.
Hiçbir şekilde Türk vatandaşı, TC kimlikleri olmadı bunların Tekin Bey. Bu toprakların en eski insanları...
Romalı Miltiyadis Nomidis Rumi.. TC kimliği istemedi mi?
Hayır istemediler değil, istediler, devlet vermedi. Vermedi tabii, Talya altı ayda ya da bir senede bir gidiyordu Kapıkule’ye bir şeyler damgalatıp geliyordu, 80 küsür yaşında. Yani korkunç bir şey, yabancıydı, Yunan vatandaşıydı sonra, bunlar Haymatlos olunca Yunan vatandaşı oldular bu sefer.
Mübadeleye bile uğrayacabileceklerdi miydi nerdeyse?
Nerdeyse! Fakat Miltiyadis, çok enteresan ha bir de, bunlar malum varlık vergisi hikayesi bütün varlıklarından oluyorlar bir haltları da kalmıyor işte, Gedikpaşa’da bir dükkan, Kurtuluş’ta bir apartman dairesi... Adam 40 küsur yaşında bu dükkanı kuruyor, ondan sonra.. ve 40 küsur yaşından sonra Almanca öğreniyor, ve dünyanın sayılı Bizantologlarından biri oluyor. Ben kitabını göstereceğim size, çok enteresan. Bakın bu, mesela Kariye Camii’nin ilk arkeolojisini yapan adamdır. İstanbul surları üzerine çok ciddi araştırmaları vardır, dünya Bizantoloji literatüründe ilklerdendir. İlklerden Alfons Maria Schneider işte Ernest Mamboury. Böyle bir adamdır. 40’ından sonra Almanca öğrenip, elinde metrelerle yerleri ölçüp.. böyle müthiş bir şey, müthiş bir şey yani olağanüstü bir başarı öyküsü. Birçok konunun ilk makalelerini ilk eserlerini yazmış bir adamdır...
Miltiyadis Beyoğlu sahaflık tarihinde bir köşe taşı. Ya Talya, o da sahaflık tarihinde zincirin önemli bir halkası mı?
Talya tabii! Bizans tarihi ile babası gibi çok ilmi bir ilişkisi yoktu, babasına karşı çok büyük bir sevgi ve saygı doluydu babasının yaptığı işlerin çok anlamlı, önemli olduğunun farkındaydı. Hayata çok bağlıydı, hiç yaşlanmadı Talya.
Söyleşi: 12 Ağustos 2011, İstanbul, Beyoğlu
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder