İnsan olmadan kitap olmaz. Elyazmaları adlı öyküm iki bölümle burada yayımlandı. Aralıklarla sürecek.
Bu öyküde elyazmaları ile yaşayan sahaf bir anne/baba ardılı bir oğul var. Yaşayan, diyorum. Çünkü kurgu böyle.
Bu öykünün ilk fragmanları Kültür Senatosu’nun konuğu olarak Berlin’de (1991) yaşamaya başladığım günlere rastlar. Bir yazarın yaşamına bağımlı yazma konusu burada yine öne çıkıyor. Bir örnek vereyim. Hindistan (1990) Guatemala/ Meksika (1991) gezginliğim ardılı Berlin'e geldim. Niyetim Hindistan'da ilk yazımını yaptığım 'BenAras' romanımı tamamlamaktı. Yazma başladı fakat, Söylence Berlin adlı romanım iki ayda ilk yazımıyla masama kondu. Kondu, sözünde alegori, eğretileme var!
Fakat bir şey daha oldu. Ben, Kars Platosu ile dolup taşıyordum. Bir yazarın böyle birkaç ayrı kulvarda yaşaması ve bunlardan sonuç çıkarmak oldukça girift bir durum sunuyor yazarın yaşamına. Elyazmaları'nın bulunduğu öykü fragmanları o günlerde içsel monologlar olarak kağıtlara aktı. Bilinç akışı tekniği ile yazdığım bunlardan birkaçı Söylence Berlin romanıma da girdiler. Şöyle ki ben, BenAras romanımı da o günlerde tamamlayamadım.
Elyazmaları adlı öykü, Kars Platosu Öyküleri, adlı kitapta (2004) NİS Media yayınlarında okura sunuldu. Öykü, kitap insan ilişkisini içeriden vermesi nedeniyle, modern Türk Öykücülüğü'nde bir doruktur. Bakın bir algı oluşsun diye 'içeriden verme' tanımını kullandım. Sahaf kitapçı mıdır, değil midir? Buradan nereye geleceğim, bakın!
Değerli İzleyici,
Benim açımdan bu öykü ile sınırlarını(2004) kesinleştirdiğim bir olgu; arkaik evrelerle doruğa çıkan, nesnelleşen bir gerçekliktir sahaf ve kitapçı arasındaki olgu. Bu olgu, bugün gerçeklik sınırlarını aşabilir. Fakat Elyazmaları adlı öykü yaşam ve ölüm gibi, felsefi açıdan varoluş bağımlılığı varoluş nedeni gibi sahaf/kitap sorusuna içerden bakıyor.
Buraya neden geldik? Önceki yazıda sahaf kitapçı konusunun benim açımdan bir olayla güncelleştiğini yazdım. Yansıma'da ilk yazılarını yayımladığım (Mehmet) Veysel Batmaz,Türkiye'den ayrılıktan yaklaşık 30 yıl sonra ikinci bir buluşmada dedi ki; 'Tekin Abi, seni bir sahafla tanıştıracağım. İbrahim Bey'i daha önceden tanımam.
Fakat İbrahim Bey, otuz yıl önce oradan ayrılıken, ona bırakmışım gibi Kanatsız Kuş, adlı kitabımı masanın üstüne bıraktı. Bu kitabın onda olduğunu bilmiyordum. Bu olay bir iki yıl sonra yaptığımız söyleşide; sahaf kitapçı değildir, tümcesi ile örtüştü. Sahaf kitapçı değildir,' diyen İbrahim Bey ile olan söyleşinin öteki bölümünü izliyoruz.
Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez, 9 Nisan 2010, StockholmSORU; İbrahim Bey, ailede bu kitap hastalığı var mıydı?
YANIT; Babamda yok ama babam Ortaklar Köy Enstitüsü mezunu. Daha doğrusu dedem ölüyor, işte son sene bırakmak zorunda kalıp geliyor köyde işlerin başına.. yani 1956’dan beri, ben doğmadan önceden beri babam Aydın.. Kuyucak’ta Cumhuriyet okuyan üç kişiden biri.
SORU; Demek ki sizde böyle bir arka plan var, biraz rastlantısal bir arka plan ve bununla birlikte bir sevgi de içinizde büyüyor, bu doğuştan olmaz diyorsunuz ama bunu nasıl açıklayacaksınız? Sizi algılayalım. Bir varoluş nedeni olarak, kendinizi nerede buldunuz?
YANIT; Hocam, şimdi varoluş nedeni kitap, düşünüyorum herşeyi paylaşma duygusundan kaynaklanıyor. Bildiğim herşeyi paylaşırım, yani, ikincisi kim ne arıyorsa onu mutlaka bulup vermek isterim. ne arıyorsa hiç önemli değil, kitabın içeriği. ne istiyorsa onu alıp bulup vermek çok güzel benim için. Tek şiarım bu, bu da beni sanki.. yani bunun için yaratılmışım gibi bir melekem de var.
SORU;Her kitap her adama verilmez, dediniz Böyle ise her meslek her adama verilmez! Herkes sahaflık yapamaz mı?
YANIT; Doğru söylüyorsun hocam herkes sahaflık yapamaz. Sahaflık hassasiyet isteyen, ilgi isteyen.. yani bilmeyen adamdan sahaf olmaz. Birçok insan okumuyor. Yani sadece Osmanlıca bilmekle de sahaf olunmaz.
SORU; Salt 'Osmanlıca bilmek' yetmez, başka şeyler de olmalı, anlamı çıkıyor bu sözden. Bunu biraz açar mısınız?
YANIT; Hocam, yani bir kere kitap olayında kitap hakimiyeti kitabı bilmekten geçiyor, çok kitap görmekten geçiyor. Yani gördüğü kitaplara böyle koyun gibi bakmamak, hepsine de eline alıp içine bakmak gerekiyor.. yani nasıl.. anlamak gerekiyor.
SORU; Peki bir şeye daha dokunalım! Kitapla olan ilişkiyi bize anlatın. Şimdi kitapla sahaf arasında farklı bir ilişki var! Kitaba dokunmak, kitabı ele almak, sevmek, okşamak mı? Kitapla bire bir konuşmak mı? Hangisi? Nasıl?
YANIT; Tam öyle değil de, yani şimdi eğer mesleğine saygın varsa, bu kitabı sen, kim isteyebilir senden, Tekin Sönmez isteyebilir!, Yani hangi kitabı kimin isteyebileceğini bilirsin ve o kitapları o kişi için bekletmeye başlarsın, ilgili kitapları kitapları toplarsın, geldiğinde ona verirsin. Kitapla benim ilişkim bu. Bu kitap kimin işine yarar?
SORU; Bu mesleği sürdürecek bir kuşak geliyor mu yoksa sizinle tamamen bitecek mi? Sahaflığın geleceği var mı?
YANIT; Hocam teknoloji bayağı tahribat yapacak bizde. Yeni kuşakların kitap duygusu, yani kitap duygusu taşımamadan... yani mesela hocam şöyle deyim, 15 yıl önce sokakta salatalık satan adamların salatalık kokusu üç sokak öteden duyulurdu, şimdi o kokular gitti, yani kitap duygusu da onun gibi bir şey biliyor musun, yani kitap duygusu olan insan herhalde artık yetişmiyor.
Aralık, 2009 Beyoğlu, İstanbul
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder