4 Nisan 2010 Pazar

Elyazmaları, öykü... İnsanlar değiştikçe, kitaplar da değişir... Kitaplar değiştikçe insanlar... İlk yazı

'Evimin duvarla korunan çevresinde okumayı sever insanların azalması, bunların yerinde hayvanların giderek çoğalması sonucu, yaz boyu açıkta duran at gübrelerinden üreyen sinekler gitgide çoğalmaya başladı. Böyle oldukça evimle ben ve kitaplarım, daha derin yeraltına doğru kaymaya devam ediyoruz.

'Yıllarca önceydi evde bir gece deprem duyumuyla uyandığımda yataktan fırladım, kitapların bulunduğu odalara koştum. Ben bir oda eşiğinin önüne vardığım zaman, odanın kitap raflarıyla içe doğru kapandığını gördüm. Aslında deprem yoktu. Annemin babamın söylediklerine göre kitaplar intihar ediyordu.'

Değerli İzleyici,

Bu konuda boşluk gördüğüm için, "Kitapçılar ve Sahaflar" başlıklı blog yayına girdi. Kitaplar üzerine kısa sözler, kısa yorumlar arada bir güncel yazımla sunulacak. Sahaflarla söyleşiler burada yayımlanacak. İlkin bir öykü var. "Elyazmaları" adlı öykü bu konuya yazınsal metin tekniği ile yaklaşıyor. Birlikte ilk bölümünü izleyelim.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
4 Nisan 2010 Stockholm'Kars’da ne zaman yapıldığı tarihlenmemiş bir evde yaşıyorum. İç kısmındaki duvarlarda saklı elyazması kitapların konulması için özel bölmeleri var bu evin. Bu kitapların boylarına göre düzenli görünmeleri hoşuma gidiyor. Her sabah uyanır uyanmaz ilk işim, kitapların hangisi bu gece yine yer değiştirdi diye oraya koşuyorum.

'Benim uyuduğum bölme ile kitapların bulunduğu yer arasında fazla bir mesafe yok. Hani gece bir çıtırtı olsa uyanacak kadar hafif bir uykum var. Bu nedenle kitaplardan çıkan çıtırtılar bile kulaklarımda zil sesleri gibi yankır. Ben böyle eğitildim. Çocukluğum bu evde geçti. Doğduğum zaman, kitaplarımızın sayısı daha da çokmuş. Son zamanlarda kitapların sayısında bir azalma başladı gibi hissediyorum nedense.

'Kitaplar bu durumu bana belli etmemek için aralarında şifreli bir işaret kararlaştırmışlar sanki. Uzaktan baktığım zaman, aralarında seyrek boşluklar görüyorum. Yine hangisi gitti, kuşkusu ağır basıyor. Bunun üzerine o tarafa yöneliyorum. Sessizce, eski tahtalarda gıcırtı çıkmasın diye adım atışlarıma kulak kesilmem yetmiyor. “Bunlar yaşayan son kitaplar,” dediydi bir gün annem. O sırada tabakları yıkamaktaydı. “Bu yüzden de bu kitapların kulakları deliktir,” dediydi bunun üzerine babam.

'Birbirlerinin yüzlerine bakarak gülümsemişti her ikisi de. Ben mutfakla kitaplar arasındaki uzun mu uzun koridorda koşuyordum. Her şey şaka gibiydi. Bu sözleri sonradan, çok sonradan aklım yerine oturduktan sonra düşündüm.

'Bu olaydan birkaç gün sonra şöyle bir konuşma daha geçti: “İnsanlar değiştikçe, kitaplar da değişir...” Bunu söyleyen yine annemdi.

“Kitaplar değiştikçe insanlar...” diye tamamlayan yine babam olmuştu. Ardından yine bakışa bakışa gülüşmüştüler sessizce. Beni küçük yaşta felsefenin tozlu yollarına atmak istememiş olmalılar ki böyle oyunsu bir tarzla bana bir şeyler fısıldamak istediler. Bunu çok sonraları anladığımı itiraf ediyorum.

'Galiba ilk dersi böylece hazırlıksız o gün aldım.

'Henüz okul önlüğü giyecek yaşta değildim. Hazırlıksızca aldığım ilk dersten sonra bir gün yine annem, ‘Kitapların tanımadığı insanlar akın akın geliyor’ diye pazar yerinde işittiğini söyledi ve: “İnsanlar çok çok değiştikçe, kitaplar kaybolmaya başlar,” dedi.

'Aradan şunca yıl geçti. Unutmuyorum! Kitapların iz bırakmadan raflardan yitip gitmeleri konusunda kuşkularım pekişti. Kitaplık raflarındaki gizemli boşluklar sinirlerimi de bozuyor artık. Herhangi bir sakarlık olmasa bile, kitapların duyarlı olmaları, benim bütün planımı değiştiriyor. Rafların arasında uzaktan gördüğüm boşluk, tüylerimi diken diken ediyor her seferinde. Sanki bir cellat, bir kelle daha düşürdü kanlı tekneye, diye us geçirip ürperme yetmiyor.

'Sessizce dönüyor, dönüşümü bile belli etmeden o yöne birkaç adım atıyorum. Uzaktan gördüğüm aralardaki boşluğu, hangi yöne aktığı belli olmayan durgun denizin ılgın yelle kıpırdayışı gibi, kitaplarda derin dalgalı hareketi görüyorum. Uzaktan ayırdına vardığım boşluk kayboluyor, ben ortaya çıkar çıkmaz. Hiçbir şey olmamış gibi kitaplar ilk koyuldukları gibi, her zaman sımsıkı raflarda düzenli duruşlarıyla gözlerime yansıyor.

'Ya gözlerimde ya da zihnimde bir yanılsama var.

'Onların sessizce ve bana haber vermeden yitişleri, bir şeyin sona doğru koşusunu hatırlatıyor bana. Ne yapsam durmayacaklar. İçimde uzunca bir süredir, derin bir yara ağzı gibi bana acı veren bir korku var. Kitapların beni terkedecekleri bir güne doğru, ilerlediğimi hissediyorum. Kitaplarla kapışmaktan hoşlananların gide gide çoğaldığını gösteren istatistikler de fazladan.

'Yeni doğan her on kişiden yedisi hayatı boyunca eline bir kitap bile almamış son on yıl içinde. Önümüzdeki yüzyıl sonunda, bu sayı bire düşecekmiş, haberlerde tartışma gündemi oluşturan konu da bu. Durum böyle olunca, kitapların sessizce yok olmalarını da doğal karşılamam gerekiyor. Fakat ben böyle bir dönem için yetiştirilmedim. Kitaplarla yükselen bir dönemin çocuğuyum ben.'

Tekin SonMez, Kars Platosu Öyküleri, NİS Media Ya, ilk bası 2004, İst.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder