'Annem ve babam, öğretilerini bana şöyle betimlediler. Kitaplarla ilişki, insanlarla ilişkiye benzer. İnsan sesi işitmeyen kitaplarda başlayan hüzün ne eksik ne fazla hüznün yarattığı acılı titreşimlerle yoğunlaşan enerjiden söz ettiler.
'Kitap dolu odaların, insanlara küserek içlerine doğru kapandıklarını, o uğultulu depremsi geceden sonra biliyorum artık.'
Değerli İzleyici,
Öykülerin ilk fragmanlarla ortaya çıkması Berlin Duvarı’nın yıkılış sonrası Avrupa’yı saran belirsizlik rüzgarlarının şiddetle estiği; siyasal, ekonomik ve güçler dengesi planında Sovyetler Birliği’nin bıraktığı boşluğun hangi güçlerce doldurulacağının kestirilemediği yıllara rastlar.
Bu satırların yazarı olarak, o günlerde bir yıl kadar süren Nepal ve tüm Hindistan’da (1990) yaşamıştım. Hindu üçlemeye bağlı Lord Siva’yı ve onun öteki isimlerinden “Ardahanisvara”yı öğrenmiş ve bunun Sanskritçe kaynağını kavramakla birlikte, Kars Platosu’ndaki Ardahan ilişkisini düşlemeye başlamıştım. Berlin Senatosu Kültür Başkanlığı davetiyle Berlin’de yaşamaya yazmaya başladım. Doğu Berlin diye adlandırılan bölgede kamu için varolan eski ucuz lokantalar kapılarını açık tutuyorlardı.
Ben bu anlamda iki Berlin’i de bir uçtan öteye yürüye yürüye, BenAras isimli romanda tasarladığım Kars Platosu düşüyle dolaşıyor, odama dönüp bu sınır kent’ten İpek Yolu ile Hindistan’a varan söylencelerin izdüşümlerini, serbest tasarımlarını karalıyordum. Elyazmaları o günlerin izini taşır. Bu öykünün II. bölümünü izleyeceğiz.
Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez, 4 Nisan 2010, Stockholm'Durum böyle olunca, kitapların sessizce yok olmalarını da doğal karşılamam gerekiyor. Fakat ben böyle bir dönem için yetiştirilmedim. Kitaplarla yükselen bir dönemin çocuğuyum ben. Üzerlerine konmaya çalışan kara sineklerden nefret ederim. Yıllardır elimde tutttuğum sinek raketini kullanmamak için gayret etmem yetmiyor.
'Evimin duvarla korunan çevresinde okumayı sever insanların azalması, bunların yerinde hayvanların giderek çoğalması sonucu, yaz boyu açıkta duran at gübrelerinden üreyen sinekler gitgide çoğalmaya başladı. Böyle oldukça evimle ben ve kitaplarım, daha derin yeraltına doğru kaymaya devam ediyoruz. Ne yapacağımı bilemiyorum.
'Çoğalan sinekler, her yerde olduğu gibi, benim bulunduğum eve de ulaşıyorlar. Sımsıkı kapadığım pencere aralarından giremezseler, kendilerine girecek ayrı bir yol, boşluk bulmakta zorluk çekmiyorlar.
'Ermeni marangozların yaptıkları panjurlu pencere kapaklarını bu nedenle çokluk açmıyorum artık. Ben ve kitaplarım kuru havanın girmediği yeraltına doğru indikçe, kendi kendime hayıflanmam işe yaramıyor. Sabahleyin erken uyanmam da yetmiyor artık. Ben mi kocadım, kitaplar mı yoruldu?
Konu tek başına sinekler de değil. Kitaplara doğru daha iki adım atmadan, oradan bana doğru hafif hafif öksürme sesleri geliyor. Kitapların da kısık kesik öksürdüğünü söylersem, usumu iyice yitirdiğime karar vereceksiniz. Bunu söylememin böyle bir riski var.
'Daha emeklediğim günlerdi. İçinde yaşadığımız bu evin her odası kitap raflarıyla doluydu. Annem ve babam aralarında konuşurlardı. “Eskisi kadar yeni kitap alacak paramız kalmadı,” derdi annem. “Yeni, yepyeni kitap alamayacaksak, evimizin sınırları da zamanla duracak demektir,” derdi babam o günlerde. Sonra ne oldu?
'O gün içimdeki bir sezgiyle, evimizin sınırlarının kitaplarla başladığını hissettim. Şimdi, çocukluğumda içinde koştuğum odalar yok. Kitap sayısı mı azaldı, ben mi gizemli dehlizlerle gezindiğim odaların yollarını karıştırmaya başladım. Eski odaları göremiyorum artık.
'Yıllarca önceydi evde bir gece deprem duyumuyla uyandığımda yataktan fırladım, kitapların bulunduğu odalara koştum. Ben bir oda eşiğinin önüne vardığım zaman, odanın kitap raflarıyla içe doğru kapandığını gördüm. Aslında deprem yoktu. Annemin babamın söylediklerime göre kitaplar intihar ediyordu.
'Onların intihar ettiklerine inanamadım.
'Çünkü kitapları intihardan caydırmak için, onların bir insan olarak beni görmeleri yeterdi eskiden. Fakat bu defa durum çok farklı. Ben daha bir eşik önünde durup içeriye bir adım atmadan, öteki odadan titreme sesleri geliyordu. Oysa benim, bir eşikten içeriye tek adım da olsa atmam yeterdi kitaplar için.
'O gece sabaha kadar, bir koridordan ötekisine koşarak helak oldum. Sanki bütün bir ova, bütün bir Kars Platosu yangın altındaydı da, benim elimde bir hortum, oradan oraya seğirtip duruyordum o gece.
'O geceden sonra, eşikten içeri ayak atabildiğim odalar geride kaldı. Annem ve babam, son kez güle söyleye elele tutuşarak gitmeden ve beni tek başıma bırakmadan önce bu tılsımı bana söylemişlerdi.
'Neden daha önce söylemediler? Oda kapısının eşikle olan ilişkisinin, eşikle insan ilişkisine bağlı olduğunu o son gün öğrendim. Bundan ötürü benim işim her sabah kalktıktan sonra, eşiklerden içeriye bir adım atmak ve akşama dek öteki odaları da ziyaret etmek.
'Çünkü uzun bir süredir, kitapları ziyaret eden yok.
'Annem ve babam, öğretilerini bana şöyle betimlediler. Kitaplarla ilişki, insanlarla ilişkiye benzer. Birkaç gün insan sesini işitmeyen kitaplarda başlayan hüzün, ne eksik ne fazla, bu hüznün yarattığı acılı titreşimlerle yoğunlaşan bir enerjiden söz ettiler. Kitap dolu odaların, insanlara küserek içlerine doğru kapandıklarını, o uğultulu depremsi geceden sonra biliyorum artık. Benim alın yazım da bu! Son nefesime dek, bu rafları aynı boy kitaplarla dolu odalarda yaşamak yazgımmış.
'Ne yapsam bunu değiştiremiyorum.'
Elyazmaları, Tekin SonMez, Kars Platosu Öyküleri, NİS Media Ya, ilk bası 2004, İst.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder